Kir, pas ve bolca kayanın olduğu bir vakitte doğduğunuzu düşleyin. Dünyada henüz yeraltındakiler için, yerüstündekileri katletmenin vacip kılınmadığı, o Afrika kadar kara çağda kordon bağınızın kesildiğini varsayın.
Bir siyahi yahut bir aborjin, hepsi bir yana insan olarak ilk nefes alıp verişinize inandırın kendinizi. Şimdi bir kara çadırın, iki yüz yaşında bir ağaç kovuğunun veya bir soğuk mağaranın size ilk merhabasını kabul edin. Korkunuzu, çaresizliğinizi ve hiçbir şey bilmeyişinizi koyun önünüze. Bir birinden zerre habersiz tüm seslerin bir araya gelip oluşturduğu ilk sözcükleri bir de. Dillerinizi, dinlerini şekillendirin ve kurallarınızı ortaya koyun. Zamanla patlamaya yüz tutmuş tüm bu düşüncelerinizi, korkularınızı ve çaresizliğinizi bir şekilde dışa aktarın. Sözcüklerle doğan harfleri bir yılana, bir kuşa bir, taşa benzetin ve o seslere bu şekilleri ad edinin. Karalamasanız öleceğiniz mağara duvarlarını arayın, bulun ve içinizi tüm o karanlığa boşaltın. Daha hiçbir din kulağınıza fısıldamamışken kendi çiziklerinize, imgelerinize tapının. Yetmez!
Diğerlerine göre daha yumuşak taşları alın kesici madenlerle şekil verin. İnancınızı mağara duvarlarında bırakmayın yanınızda taşıyın. Şekil verdiğiniz kaya parçalarını yaprakların yeşiliyle boyayın. Üzerine işediğiniz toprağı ellerinizle çamur yapın ve yeşilin yanına katın. Rengarenk gözüken o kaya parçasını doğduğunuz kovuklara koyun. Bu da yetmez!
Su yataklarından bin bir zahmet, bata çıka kamışları toplayın, onları inceltip şekil verdiğiniz kaya parçalarına takın. Sonra inancınızı boynunuzda taşıyın. Lütfen usanmayın, sıkılmayın ve bıkmayın bunu düzenli olarak yapın! Yazık ki bu da yetmez!
O işediğiniz topraktan dört duvarı olan bir hane yapın. Size bitişik olan komşunuzun hanesinden daha güzel motiflerle yüzeyini kazıyın. Estetik kaygıyı ilk kez ve gerçekten orada yaşayın. Afetler, istilalar ve sizi çekemeyen o çirkef komşular hanenizi yıkınca, yılmayın bir kez daha -en iyisini- yeniden yapın. Üzgünüm ama yine yetmez!
İnancınıza uygun, içinde yaşayabileceğiniz, size ait kara parçaları üzerinde, komşularla birlik edip ve eli bu işe yatkınları bir araya getirerek bir mâbet dikin. Türlü tekniklerle içini süsleyin. İnancınızı ince ince belki de aylarca mabedin içine işleyin. Tapındığınız heykellerinizi bu mabedin en güzel köşesine yerleştirin. Hiçbir zaman yetmeyecek!
İnanması zor bu düşler içerisinde doğurun sanatı. Sanatı vefa için, vicdan için yetiştirin. Lütfen! Belki o zaman yetecektir. Şimdi en başa, “Sanat ne içindir?” kısmına dönelim;
- İlk müzenin kuruluşundan bu yana 2314 yıl geçti.
- Alaaddin Keykubat’ın Konya Kalesi kapısına (muhtemelen estetik kaygı ile) heykeller koydurmasının üzerinden 793 yıl geçti.
- Leonardo da Vinci’nin Mona Lisa’yı resmetmesinin üzerinden 495 yıl geçti.
- İlk sanat galerisinin kuruluşundan bu yana 433 yıl geçti.
- Halka açık ilk müzenin kuruluşundan bu yana 335 yıl geçti.
- İlk Osmanlı müzesinin kuruluşundan bu yana 145 yıl geçti.
- Dönemin başbakanı, bugünün cumhurbaşkanı R.T.Erdoğan’ın Kars’taki İnsanlık Anıtı’na ‘ucube’ demesinin üzerinden sadece 4 yıl geçti.
- Gaziantep milletvekili F. Şahin’in, Zeugma Antik Kenti’ndeki Mousular Evi’nde bulunan mozaiklerin üzerine topuklu ayakkabılar ile basmasının üzerinden ise yalnızca 1 ay geçti.