İzlediğim bir filmde insanın ders almaya ihtiyacı olmadığı, çünkü hayatın dersi insana verdiği ifade ediliyordu. Artık bu ifadeye tamamen katılmadığımı farkettim, hayatın onu size öğreten ve kendini öğretmeye adamış Gönül hocalara ihtiyacı olduğu kanısındayım.
Gönül hocaya ilk olarak vakfımızın restoranında rast gelmiştim. Restoranımıza haftanın belirli günleri uğrardı. Ben de kendisini ilerleyen yaşına rağmen sahip olduğu enerjisi ve hareketlerine gösterdiği özenle gözlemlerdim. Bunun yanı sıra Gönül hocaya gösterilen saygıyı da fark etmiştim. Kendisiyle selamlaştığım da bana; “Oğlum, senin yüzünde güzel bir nur var, seni görünce öğrencilerimi hatırlıyorum” derdi. Sonrasında mı?
Mektup adresini bulursa, postacı şaşırmazmış. İşte ben de Gönül hocamın öğrencisi olup, onu dinlediğim ve bana düşündürdüğü şeylerle hayatım boyunca anımsayacağım, ancak kendisine akıl ve gönül veren içinde zekilik dolu öğretileri anlayabileceğim bir yolun öğrencisi oldum.
Öğrenmenin yaşı yok, ama ben size Gönül hocamla birlikte öğretmenin yaşı, mekânı, süresi olmadığını anlatmak istiyorum. Gönül hocam, ne bizi ilkokulda yazlığının taksitini ödemek için erken emekli olarak bırakan öğretmenime, ne de lise yıllarında maaşının azlığı ve geçim derdiyle ders süresini dolduran Matematik öğretmenime benziyordu. Gönül hocam, hayatlarındaki tüm zorlukları aşarak, onu tüm anlamıyla ve değerini bilerek bana öğreten lisedeki Hülya ve üniversitedeki Yaşar hocama benziyordu, ama anlaşılan o ki onlar gibi nice hocaları yetiştirmişti.
Gönül hocam emekli olmadı, olmayacak, parayla da işinin olduğunu hiç sanmıyorum. Öğretmen dediğin insan için fiziksel şeyler arka plandadır, onun derdi öğretmektir, bir toplumu oluşturan bireyleri yetiştirmek, bizleri aydınlatmak. Yolları uzun ve zahmetlidir. Değerinin herkes tarafından anlaşılması zor, ödülü ise uzun solukludur. Ama meyvesinin tadına doyum olmaz öğretmenliğin, bundan dolayıdır ki dünyanın en kutsal mesleğidir bana göre öğretmenlik.
İşte Gönül hocam için dersin mekânı, süresi yok. Nasıl mı bir restoran, bir market, sokaklar, toplu taşıma araçları onun için bir sınıf, her yerde etrafında dolaşan öğrencileri var. Ama Gönül hocanın öğrencisi olmak zor, ama öğrenciliğini kaybetmek kolay. Gönül hoca titiz, ışığını görmediği, kendisine değer vermeyen zararlı insanları yanına yaklaştırmıyor. Bunu da bağırarak, çirkin ifadelerle değil çok medeni zeki yöntemlerle uyguluyor. Zeki mi zeki, bir bakışta dersi dinleyip dinlemediğini, öğrenme yapını algılayabiliyor, öğretmek için önce öğrencini tanıma titizliğini atlamıyor. Zekiliği, kıvrak zekâsı insanın gülümsetiyor, kimi zaman da kahkahaya boğuyor.
Kendisine her insanın bir birey olarak sorumluluklarını gerçekleştirdikten sonra toplumsal bir sorumluluğunun da olması gerekliliği hakkındaki düşüncemi paylaştığımda, bana şöyle bir örnek veriyor.
Belediye otobüslerinde seyahat ederken, gelen bir yaşlıya etrafındaki bir genç yer vermezse, kulağına başkaları duyup da çocuğun rencide olmasına izin vermeyecek şekilde “sen mi kalkarsın, yoksa ben mi?” diye fısıldar, çocuk da genelde utanır kalkarmış. Bununla birlikte eğer genç yer verdiğinde, bu yere oturan kişi teşekkür de bulunmaz ise o zaman onun da Gönül hocadan alacağı bir ders var muhakkak…
Gönül hocanın öğrencisi kalmak için çalışkan olmak, aynı zamanda davranış notlarının da pekiyi olması gerekiyor. Yanlışın olursa notunun düşmesi an meselesi. Örneğin; geçen gün bir kişi ona selam vermeyince hocam notunu düşürmek zorunda kaldı. Çalışkanlığa gelince, her zaman gittiği büyük marketlerin birindeki öğrencisini raflardaki işini aksatıp, markete ürün tanıtımına gelen bir kızla sohbet ederken görünce, notunu kırmış. Bir sonraki sefer çocuk hoca ona dikkat vermeyince mahcup bir şekilde durumu fark etmiş ve hocam siz benim notumu kırdınız demiş, hatasını hocanın söylemesine gerek kalmadan kendi bilip itiraf etmiş. Hoca da ben seni sınıftan attım demiş. Çocuk özür dilemiş ama nafile. Öyle kolay af yok. Çocuk hocam biz sizin sınıfınıza girene kadar çok fazla uğraş verdik, bizi böyle kolay sınıftan çıkaramazsınız diye yanıt verince, bu yanıtı akılıca bulan hocam onu tekrar sınıfa almış.
Gönül hocama göre, bir öğrenci derse tam olarak konsantre olmuyor, ama sınıfın düzenine zarar vermiyorsa, sınıfta arka sıralarda tutulabileceğini, öğrenci öğretmenini dinleyip, bir şeyler öğrenip, derse katılıyorsa onu ön sıralara almanın gerektiğini vurguluyor. Aslında biz de Gönül hoca gibi mutlu olabilmek için hayatta bizi mutlu eden, bize zarar vermeyen insanları hayat sınıfımızda tutup, yaşadığımız bu dersi gerçek anlamda paylaştığımız, birbirimizi anlayabildiğimiz insanları da ön sıralara oturtmalıyız. Hayatımıza girmeyi hak etmeyen insanları da bizi negatif etkileyecek bir davranışta bulunmadan, doğal yollarla sınıfın dışına atma disiplin ve yöntemlerini edinmeliyiz.
Gönül hocayla konuşurken ve de sonrasında, içimden geçen o hoş tebessüm, bana hayattaki en büyük keyiflerimden birinin Gönül hoca gibi insanları keşfedip, onları tanımak, yazılarımla hikayelerimle bu insanları, benim gözümde yaşayan birer efsane niteliğindeki nadide insanları sevdiğim diğer insanlarla paylaşmak olduğunu bir kez daha anlıyorum.
Ben de bu hayat okulunun öğrencisini olduğumun farkındayım, içimde son zamanlarda yaşadığım sıkıntı ilkokuldaki alfabeyi öğrenirken elması kızaran öğrencilerin dönemine benziyor, hepsi geçip güzel anılar bırakacak tebessümleri bekleyen. Bundan dolayı, içim rahat, çünkü beni üzen şeylerde değil, hayatın kendisi sahnesinde hiçbir zaman uzun soluklu bir kaybımın olmayacağını, kaybedecek değil yaşanacak şeylerin olduğunu, yaşam sürelerimizin kısıtlı ve koca evren de bir toz parçası büyüklüğünde olsak da, insanların yaratılışındaki mucizevilik ve onun önemi beni heyecanlandırmaya devam edecek.
Yazımın sonuna geldiğimde, ben de önce olmayı, öğrenmeyi, sonra olgunlaşıp kızarmayı, sonra da açan başka meyvelere bir parça can veren bir su veren onlar gibi bir öğretmen olmayı evrenden diliyorum. Herhalde bir başka öğretmenim Alp abinin de dediği gibi bir insana yardım etmekten daha anlamlı ne olabilir ki?
Sevgiyle kalın hocam,
Bora Eke
01.06.2011 07:47