Bir sokak kedisi istemezse, onu hiçbir insan bulamaz. Hatta benim gibiyse, alışveriş merkezlerinizde dolaşıp, toplu taşıma araçlarınızla gezer tozar; ruhunuz duymaz… Bütün iş, doğru zamanlama, hız ve soğukkanlılıkta.
Geçen hafta Karaköy tayfasından, Daçmin’i ziyaret ettim. Adı gibi egzotik zevkleri var. Önce İstanbul Modern’i gezdik. İnsanlara Perşembe günleri bedava, fakat yine de buraları hep tenha. İçeri sızmak için alt kapıyı kullandık, otomatik kapıyı kolayca atlattık. Öyle eserler var ki orada bazıları beni içine çekiyor. Bakarken dakikalar uçup gidiyor.
Müzeden sonra, attık kendimizi yandaki nargilecilerin oraya. Burası tam bir kedi cenneti. Rengârenk rahat yastıkların arasına karıştık, Daçmin’in yakaladığı size fazla egzotik gelecek lezzetlerden atıştırdık. Uzandık en konforlu, göze batmayan yere; başladık garson yakalamaya çalışan adamın komedisini izlemeye…
Belli efendi adam, bu diyarda yaşasa da bizden daha yabancı. Garsonla göz göze gelmek için kıvranıyor. Baktı olmuyor, vücudunu acayip şekillere sokarak dikkat çekmeyi umuyor. Üç garson ise, birbirleriyle konuşmaya dalmış, dünya kendilerinden ibaret sanmış. Fatih, gemilerini az öteden geçirse fark etmeyecek halde, futbol muhabbeti yapıyor.
Adam baktı olmuyor, el sallamaya başlıyor. Kısa boylu garson, tam o sırada ona doğru dönüyor. Bizimki, oh gördü, diyor rahatlıyor. Yok öyle yağma; garsonun gözleri adama dönük ama kendisi transta. Bakıyor fakat görmüyor.
Adam dayanamıyor… Yerinden kalkıp garsonun gözüne baka baka işaret diliyle derdini anlatmayı deniyor. Garson büyük bir ciddiyetle önündeki boş masadaki tuzlukların simetrisini düzeltme oyunu oynuyor.
En sonunda adam, gırtlağından çığlık atarcasına bir ses çıkarıyor. Garson dönüp, biraz da “ne oluyor yani,” dercesine sitemkar bakışlarla adamın yanına gidiyor. Efendi adam bu olaydan bir ders çıkardı mı bilinmez; fakat garsonun çıkarmadığı su götürmez.
Şimdi, bu yazıyı okuduğunuz dönemde YouTube yasaklı değilse, şu çok anlamlı reklam filmini izleyelim, sonra kaldığımız yerden devam edelim:
(youtube.com/watch?v=gCwZ0w-EbtM adresindeki video artık kullanılamıyor.)
Kısacası kural şudur: “Aşçınla, garsonunla iyi geçineceksin, yoksa sana ne yedireceğini asla bilemezsin.” Fakat onlar da azıcık işini yapmaya çalışsa olmaz mı?
Aslında bu diyarlarda eskiden beri böyleymiş… Garson, önemli yabancı konuğun üzerine yanlışlıkla dökünce yemeği, bu hatayı bile düzeltmek Atatürk’e düşmüş. “Bu millete her şeyi öğrettim, uşaklığı öğretemedim,” diyerek, akıllı bir manevrayla kurtarmış durumu.
Bu lafın arkasına mı saklanırlar bilinmez; bu diyarda sadece garsonlar değil, hizmet sektöründe çalışanların çoğu pek işini sevmez, öğrenmeye, gelişmeye pek yeltenmez. Batılılar züppedir fakat kılı kırk yararak verimli hizmeti amaçlar, Doğulular eziktir ama saygıdan iki büklüm olarak gık desen koşar; memnun edemezse, harakiri bile yapar. Sarman Dedektif, bizim diyardakiler bu tabloda nerede, diye sorar.
Beklediğiniz eve servis, 60 dakikada gelmediğinde telefona çıkan kişi hiç özür dilemeden, “varmak üzere” deyip kestirip atabilir. Kapıyı çalan kişiye nazikçe “Bir saati geçti…” diyerek bir açıklama istediğinde, aynen şu şekilde bir cevap alabilirsin “Geç mi demek istiyorsun yani?”
Lüks pizzacıda, önünüze gelen dondurmayı ağzınıza attığınızda, çikolata tadıyla küçük cam parçalarınınkini beraber alabilirsiniz. İçi kırık dolu çanağı dükkan sahibine gösterdiğinizde, “Böyle bir şey imkânsız, mümkün değil” diye suçlarcasına bir cevap alıp, camları içine atan sensin, durumuna düşebilirsiniz.
Süper şirketin yetkili servisini arayıp elinizde Clipso düdüklü tencere lastiği var mı dediğinizde, “Evet gelip alabilirsiniz,” dendikten sonra, sağanak yağmur altında bata çıka oraya ulaştığınızda, “Aaa, bu lastikten yok,” diyebilir. “E, var dediniz,” demeye cüret ederseniz. “Siz 8 litre demediniz ki” diye azarlanabilirsiniz. Orada ne modeller var bilmek sizin görevinizdir, yetkili servis yetkilisinin değil.
Minibüs şoförü, herkesin hayatını tehlikeye atan manevralar yapıp, yasak olduğu halde fosur fosur içtiği sigaranın dumanıyla içeriyi doldurabilir, gıkınızı çıkardığınızda masum tornavidayı bambaşka bir amaçla eline alıp, üzerinize de yürüyebilir.
Biz kedileri bağlamaz bunların hiçbiri, sizin sorununuz hepsi. Fakat, “E laf etmek kolay, var mı çözümü” derseniz, hizmet eğitimini artırmak derim. Uçtun yine, bu diyarda mümkün değil derseniz, o zaman en doğru yere şikâyet edin derim. Görmezden gelecek sorunları yok olmaz, tam tersine daha kalıcı hale gelir.
Duyarsızları kendi başınıza eğitemezsiniz. Özellikle tornavidalı şoförlerin üzerine gitmenin sağlığa zararlı olduğu istatistiksel olarak kanıtlanmıştır. Endirekt yöntemi seçin. Çalışanı yöneticisine, duyarsız yöneticiyi patronuna, varsa yurtdışındaki esas şirketine şikâyet edin. Hiç dinlemeyeni Beyaz Masa, sikayetvar.com gibi tarafsız ve etkin yerlere bildirin. Bunları yapmazsanız hiç homurdanmayın; bebekleriniz bile dertlerini dile getirmeyi kolaylıkla başarıyor, siz ne duruyorsunuz?
Biz kediler hakkımızı savunur, savaş vermeden pes etmeyiz. İnsanoğlu bunu beceremezse, ne yapabiliriz ki hallerine güler geçeriz.
Sarman Dedektif
Sarman Dedektif’in tüm yazılarına ulaşmak için Sarman Dedektifin Gözüne Batanlar isimli web güncesini ziyaret edebilirsiniz.
Alp der ki: Böyle olmamalı işin sonu… Haydi, davranın klavyenize, sesinizi çıkarmaya hemen burada başlayın. Sesinizi duyalım ki sizi üzen şeyleri paylaşalım.