İnsanı hayata bağlayan umuttur. Yarın yeniden güneşin doğabileceğini bilmesidir. Bir sebebe dayanıp, sırtını yaşama yaslayabilmektir. Hatta hiçbir sebep bulamasan bile yine hayallerine umutla tutunabilmektir. Aslında umut etmek bu kadar kolayken, çoğu zaman bizler bunu anlayamıyoruz ya da anladığımız halde çabuk unutuyoruz. Peki, umut etmeden ne kadar hayata tutunabiliriz?
Bu sorunun cevabı hepimizin içinde gizlidir aslında. Bir peri masalı gibi dağların en tepesinde ya da okyanusların en derin yerlerinde değil; sadece içimizde gizlidir. Kimimiz umutlarına sıkıca sarılıp, onlardan bir dakika bile ayrı kalmayı düşünemezken; kimilerimiz ise, umutlarını çoktan toprağa gömmüş durumdadırlar. Oysaki yaşam dalgalı bir deniz gibidir. Zaman zaman üzüldüğümüz, zaman zaman da sevindiğimiz coşkun bir deniz. Acaba şunu hiç düşündünüz mü? Üzüntülü anlarınızda sizi en dibe vurmaktan kurtaran şey nedir? Düştüğünüz o dipsiz kuyulardan, girdiğiniz o kör tünellerden sizi çıkaran nedir? Tabi ki içinizdeki umuttur.
Bazen, hiçbir şeyiniz kalmadığında bile kaybettiklerinizi geri kazanabilme umudu sizi ayakta tutar. Bazen ise, sil baştan başlayabilecek gücü kendinizde bulmak veya hiçbir sebep yokken, yeni doğacak günün acılarınızı hafifleteceğini bilmek sizi umutlandırır. Her şeyin geçeceğini, her şeyin düzeleceğini umut edebilmek…
Bu sebepledir ki bir insanın tükendiği an, o kişinin umudunu kaybettiği andır. Çünkü her şeyi reddeder. Çevresiyle ilişkisini keser. Dünyadan elini ayağını çekmek için uygun anı kollar. Artık umudu yoktur. Umut edeceği hayalleri yoktur. Belki de en acısı onu hayata bağlayan bir bağ da yoktur. Şüphesiz ki bu durum da bir insan için en tehlikeli sondur.
Oysaki Clare Booth Luce’in da dediği gibi: “Hayatta umutsuz durumlar yoktur, sadece umutsuzluk besleyen insanlar vardır.” Gerçekten de öyle. Umutlarınız ve hayalleriniz siz onları bırakmadığınız sürece her daim sizinledirler. Siz umut ettikçe onlar yeşerecektir. Siz hayal kurdukça onlar gerçekleşecektir. Yeter ki siz izin verin. Sizin için doğan güneşin, dalgalanan denizin hakkını verin. Sadece umut edin ve umut ettiklerinizin peşinden gidin.