İnsanın ruhu ağrıdığında gözleri görmez kulakları duymaz olurmuş, elleri artık ağrıdan tutmaz, ayakları o yükü taşıyamazmış, bunları düşünürken zihnim sorularla karışıyordu. Kimim, nerdeyim; niye bu cehennem ateşinin içinde nefes almakla cezalandırılmıştım, ruhumun neresi ağrıyordu anlayamıyordum. Sahi ruhum etten mi yoksa kemikten miydi, onun da gözü kulağı eli ayağı var mıydı, canım her yandığında ruhum mu yoksa bedenim mi hasar alıyordu hiç bilmiyordum.
Garip bir ikilemin orta yerinde kalakalmıştım. Sanki bir tren garıydım da gel geç yolcular aceleyle bir yerlere yetişmek için bilet kestiriyorlardı. Belki bir dinlenme tesisiydim otobüslerin mola verdiģi, yolcuların koşturarak şirketten çay içtikleri, uğultulu masalarında hep bir önceki yolcudan kalma artıkların izleri olan sevimsiz kokusuyla, anlaşılmayan anonsların yapıldığı bir yer gibi.
Bazen de günün yorgunluğunu atmak için gidilen tüm kargaşa ve kalabalıktan kaçmak için koşar adım gelinen o sakin, ıssız, sadece göğün denizle birleştiği ufuk çizgisiydim. Ama hep arada bir uğranan, biraz dinlenip nefes alınan, açlığın giderildiği, tüm hastalıklı duygulardan kaçarcasına başka bir kente gidip, her şeyi ardında bırakmak için bilet kesilen bir yerdim.
Neydim ben, hep paspasın altındaki anahtar mı yoksa kanayan yaralara pansuman yapan nöbetçi eczane mi? Başkalarının yaralarını sararken sürekli kan kaybeden ben değil miydim? Düşünürken ruhumda açılan o derin yara canımı her yaktığında tutmayan ellerim duymayan kulaklarımla görmeyen gözlerime dilim de eşlik ediyordu artık ama kendi sesimi bile duyamıyordum. Sahi konuşmayı da unutmuş olabilir miydim?
Aslında yüreğim de eskisi gibi atmıyordu, sağa sola yalpalayıp arada ağzıma geliyordu, yutkununca bir an normale dönüyordu ama işin aslı en çok o yorgundu. Ve biliyordum ki kimse kimsenin ne ruhunu ne yüreğini görmüyordu. Görebilseydiler bu hasara dayanamazlardı.
Suskunluk iyi geliyor bana; kendime, herkese uzaktan bakmak onların o gürültülü çığlık çığlığa uğultusuna kulaklarımı tıkamak, kimseye dokunmamak, hiç kimse için koşup gitmemek biraz olsun iyi gelmişti. Keşke şu anlamsız ağrılar da olmasaydı, üstesinden gelip iyileştirir miydim acaba ruhumu, yüreğimi? Yalnızlık iyi gelir mi bilmiyorum. Uzak bir ülkenin sakin bir kentinde, hiç bilmediğim bir dilde konuşan insanlar arasında unutabilseydim her şeyi, ruhuma ilaç olur muydu onu da hiç bilmiyordum.
Yine de her şeye, herkese inat tüm bu yanıtsız sorularla uyandığımda; güne gülümseyerek bir merhaba yollamakla en güzel yanıtı veriyordum sanırım, bu anlamsız kalabalığa ve yaşama…