Bak yine gece oturdu yanı başımıza.
Körpe sözcüklerin tecavüze uğradığı arsız cümleler doğuyor sokak ortasında,
Bir berduşun ağzında, banktaki adamın şarabında, meyhanede bir ayyaşın masasında
Ve içki masasına meze olmuş bir fahişenin koynunda.
Ne zaman ki yorgun düşüyordu dil sövmekten,
Yürekten iki damla kan sızıyordu kimse duymadan.
Gören sormuyordu yüzündeki kanlı çizgileri,
Sözcükler tükenmiyor vuruyordu gecenin kuytu yalnızlığına.
Sonra birden göğe doğru koca bir uğultuyla yol alıyordu, susuyordu çığlık çığlığa.
Bir köşe başında, kaldırım taşında, kokuşmuş bir tenin boynunda,
Buram buram yalnızlık kokusu yayılıyordu sonsuz denen boşluğa.
Ve hiç kimse aldırmıyordu onların isyanına.
Onlar ki yorgundu, yitik ruhların gölgesiydi
Kayıp insanlar sokağında…
Yok saysak da vardı aslında, arsız, düzeni bozuk,
Biçimsizce biçimlendirdiğimiz dünyamızda.