Uzun uzun yazmak geçiyor içimden… İçimden geçiyor bu sıralar her şey… Ama sık sık hayat geçiyor içimden… İçim içimde değil…İçim başka bir mekanın yolcusu… Bir iç benden başka bir iç bene yolculuktaydım… Kaybolmuşum benden bana bir yol ayrımında… Geçmem değdim yollardayım… Aynı hatalar çukurunda bir pislik gibiyim…
Kendi pisliğim de kayboluyorum…
Umut ikliminin sert ayaz havası daha fazla dokunuyor ciğerlerime… Kağıt paralara yazıyorum düşlerimi… Kimse görmüyor yazdıklarımı… Ama benim gibi bir Ortaçgil şarkısına tapan bilir belki o paranın hikayesini… Bir eylül akşamı… Ağustosun ortasında eylülü düşlemek… Mevsim hep hüzünbaz eylül…
Aynı düşlerde buluşuyoruz… Uyku… Uykularım var tecavüze uğramayan… Yaşam bir tecavüz…
Dedim ya içimde geçiyor hayat… Tramvay durakları geliyor aklıma buluşmak için beklediğimiz duraklar… Sırtımız durak camlarının garantisinde…
Satılmışlığım…
Serbest ilişkisel kurlarda lobisel oyunlarda devalüasyona uğrayıp yok pahasına helak olmuş aşklarım…
Bir yazarsam bir başlarsam yazmaya… Nefes almayı bile unuturum… Çünkü yazmak kusmak-tı benim için…
Konuşmadığım sözcükleri kuramadığım cümleleri haykıramadığım kabuslarımı yazıya dökmek istiyorum…