Her şey hayatımdaki legoları bırakıp egolarımla oynamamla başladı… Kelimeler, ağzımdan yıllarca topal bir karga gürültüsüyle çıktığından ötürüdür ki şimdi çok konuşmayı ve çok yazmayı bu açlığı kapatmak için kullanılmaktayım… Uzun yıllar cinsel tercihimi kelimelerden yana kullanıp; onlarla günün her boş vaktinde sevişip, sözcüklere boşaldığımdan, hayatımda düşük cümleli çocuklara sahibim. Hani TDK’nın sevmeyeceği cinsten yarım yamalak aksak çocuklara…
İçinde kızıl ve “Deniz” ruhlu bir nehri gürül gürül çağlatmaya; Ernesto’yu sol omzuna, Fatih’i sağ omzuna, “Gazi”yi ise kalbine kazımış haylaz bir devrim çocuğuyum! Doğarken giydirilmiş derviş hırkasını yaşam boyu çıkarmamaya yeminliyim… Bu yüzden, şarap kadehleri bana Şems’le, Hayyam’la, Neyzen’le, Mevlana’yla sevişme lüksü verir… Her şeye baş kaldırırken aşka boyun eğmem hep bu yüzdendir… Ölüm bile gelecekse; aşk içinde sevişirken gelsin diyecek kadar aşka tapmaktayım!
Yalnızlığı kendi değirmeninde öğütmüş, kendi kalabalık yalnızlıklarından çıkardığı kazanımlarla; okullardan nefret etmesine rağmen yalnızlık okulunu kurmuş, kendi değer yargılarıyla, kendi dengesiz dengeli halinde devinip durmaktayım…
Hani dedim ya egolarımı keşfetmemle başladı yazmam diye… İşte bu ego narsist ruhumla seviştiği bir doğum günümde fütursuzca yazılmış bir not zaten beni ve her şeyi anlatıyor beklide:
“Çok uzun zaman olmuş bebek seni görmeyeli… Gözlerinde daha açılardan korunman için gözlüklerin yok… Yumuk yumuksun… Çok eziyet çektirmişsin annene… Sanki “ben bu yalan dünya ya doğmak istemiyorum” demişsin… Tam üç hastane hastane dolaşıp “biraz deniz manzarası olsun” demişsin… Ya da hayatında en çok seveceğin kadının bu hastanede gözlerini kapacağını anlamış gibi burada gelmişin dünyaya…
Sanki daha o günlerde yasaklamışsın kendine ağlamayı… Altına yapsan da acıksan da “kol kırılır yen içinde kalır” demişsin, sesini çıkarmamışsın… Ne kadar oldu bebek seni görmeyeli? Neredeyse 30 yıla yaklaşıyor… Oysa bebek “büyümek boktandır” demişti seni hastaneden eve getiren, şimdi gökyüzünden seni izleyen teyzen… “Sakın büyüme” diyordu… Belki de bu yüzden hiç büyümedin sen bebek!
Vakit geçmiyordu da neden yirmi sekiz seneyi devirdin sen bebek… Sen doğduğunda şimdi ölümle pazarlık yapan Evren paşa ülkeyi yönetip Erdalcığı asıyordu… Ya da biz daha renkli tv’yi bile görmemiştik… Ajans haberlerinde geçmesin diye bir tanıdığın ismi dua ediyorduk…
Çok uzun zaman olmuş bebek seni görmeyeli… “Her doğum bir umuttur” dermiş deden… Gerçi sen pek hatırlamıyorsun ama olsun… Öteki dedeni görememiş olmaktan iyidir…
Çok uzun zaman olmuş bebek seni görmeyeli… Dostluk, arkadaşlık, kardeşlik, kankalık işte hepsinden bir sürü yapmışsın bebek… Ve sen hep sevmişsin onları… Kötülük yapana elini uzatmışın bebek… Acıtmışlar ama inciltmek bile gelmemiş içinden… Sen sevmişin hep yanındakileri…
Çok uzun zaman olmuş bebek seni görmeyeli… Bir kadını delice seveceğini bilmiyordun değil mi… Ya da onun gözlerinde kaybolup onun sevgisinde bulacağını kendini… Ve o kadını bir ömürlük seveceğini…
Çok uzun zaman olmuş bebek seni görmeyeli… Sen bakma göz yaşlarıma, mutluluktan bu yaşlar… Yirmi sekiz yılın muhasebesi yapmıyorum çünkü hep mutluydun bebek… Hele şimdi daha da mutlusun bebek, bunu bil istedim… Bir kadının nefesini duymaktan bile mutlu olabiliyorsun…
Çok uzun zaman olmuş bebek seni görmeyeli… Çok şey var anlatılacak ama çok özlemişim seni, gel bir sarayım sarmalayayım… Bebek hayat çok güzel bunu sakın unutma…”