İktidarın iktidarda kalabilmesi için sahip olduğu gücü muhafaza etmesi gerekmektedir. Bu gücü muhafaza etmek için de yine gücünü kullanarak muhalif olanı iktidardan uzak tutması zorunludur. Bu zorunluluk ise eylem gerektirir. İktidar bunu başardığı ölçüde iktidardır. Ancak muhalif olanın, iktidarın karşısında konumlanabilmesi ve muhalif niteliğini kazanabilmesi için de güce ve bu gücü kullanabileceği eylemlere ihtiyacı vardır. Ülkemizde, iktidar partisinin karşısında yer alan muhalefet partileri muhalif olma niteliklerini çoktan kaybetmişlerdir. Bu nedenle, muhalefetin olmadığı bir ortamda istediği gibi at koşturan, mevcut gücünün muhalefet eksikliği nedeniyle kat ve kat fazlasıyla otoriteye sahip, dikta rejimine varmış bir iktidar oluşmuştur.
İktidar mevcut muhalefeti karşısına bile almamaktadır. Muhalefetin doğası gereği, muhalefet partileri eylemsizlik nedeniyle bu niteliklerini kaybetmişledir. Buna karşın, yine muhalefetin doğası gereği, hiçbir yasal konumlandırma olmaksızın, salt yapılan eylemler ve etki gücü dolayısıyla Redhack ülkede ana muhalefet haline gelmiştir. Bu sayede anlaşılan şudur; iktidar ve muhalefet ilişkisi tüm yasal düzenleme ve konumlandırmaların üstünde, yasalarüstü, disiplinlerüstü kendine özgü bir doğal işleyişe sahiptir. Bunun en açık göstergesi uzun zamandır, iktidarın muhalefet partilerini muhatap almak ve mücadele etmek yerine Redhack’le mücadele içine girmesi ve üstelik sürekli kaybetmesidir.
Bu noktada, Redhack’in başarısının ve gücünün onu nasıl muhalif bir güç haline getirdiğinin altında yatan zemin analiz edilmelidir. Bu zemin, Redhack’in eylem tarzını, örgütlenme biçimini, hedefini belirleyen Marksist teoridir. Tarih boyunca, iktidarın en büyük korkusu bu teorinin pratiğe dökülmesi olmuştur. Yani, yıkılması gereken düzenin alternatifi olan, komünal düzen, zorunlu bir dayatmayla, kendini diyalektiğin gereğince antitez olarak sunmaktadır. Redhack de bu diyalektiğin antitezinin bir parçasıdır. Diyalektik yasasının gereğiyle, bu yasanın antitez tarafında yer almayan muhalefet partileri iktidarın karşısına çıkamamaktadır. Çünkü, antitezin teorisini ve pratiğini taşımamakta, ilerlemesi gereken hedefe ilerlememektedir. Bunu muhalif partiler bilmezken, kapitalizm ve faşist iktidar her zaman bilmiştir.
Nazi’nin antitezi zorunlu olarak Sovyetler olmuştur. Ne zaman nerede Marksist bir hareketlenme olsa faşizm korkuya kapılarak bu hareketin başına üşüşmüştür. Halkın bu teoriyle tanışması her zaman engellenmiştir. Bu sadece Türkiye’de değil dünyanın her yerinde böyledir. Bu teoriyi tez olarak savunan sanat eserleri yasaklanmıştır. Neden onca yönetmenin ve filmin arasından Yılmaz Güney filmi yurtdışına kaçırmak zorunda kalmıştır? Neden bizim de başımıza geldiği gibi her yerde, bu teoriyi eyleme dökenler asılmıştır? Amerika neden sosyalist bir rejimle iktidara gelen Salvador Allende’ye karşı Şili ordusunu harekete geçirmiştir? Neden Küba devrimi sırasında tüm Latin Amerika ülkelerini amansız bir korku salmıştır? Neden Nazım Hikmet her zaman yasaklanmış, hapse atılmış ve sürgün edilmiştir? Daha binlerce örnek verilebilir. Anlaşılması gereken bir diğer husus, Marks ve Engels’in bu teoriyi icat etmeyip keşfetmiş olmalarıdır. Komünal sistem zaten, kapitalist düzenin zorunlu antitezidir. Geçmiş çağlarda yaşanan isyanlardaki eylem tarzı ve yaşam biçimi de daha Marks ortada yokken Marksist teoriye ve pratiğe dayanıyordu.
Sonuç olarak Redhack iktidarın karşısında kalmak zorundadır. Ne olursa olsun, iktidarın düşmanı Redhack olacaktır. Bu bir doğa yasasıdır. Bu doğal yasanın sonucunda da kazanan Redhack olacaktır.