Bir köpek gördüm. Sol ön bacağında derin bir yara vardı. Kemiği görebiliyordum. Topallayarak geçti önümden. Ertesi gün tekrar gördüm. Bacağındaki yara daha da kötüleşmişti. Ancak hemen sonra kuyruğunun başladığı noktada başka bir yara daha açıldığını gördüm. Bunu köpeğe düzenli olarak yapan bir manyak olabileceğini düşünürken köpeğin kuyruğundaki yarayı kemirmesiyle şok oldum. Büyük bir öfkeyle kendine saldırıyor parçalıyordu. Bunları kendi kendine yaptığını anladım. Benimle beraber görenler de bunu anlamıştı.
Muhtemelen ya nörolojik bir problemi ya da çıldırtıcı derecede rahatsız edici bir paraziti vardı. Bu sahne gören herkesi derinden etkilemişti. Ben de dahil hepimizde bu etkilenmeyi görebilirdiniz. Bu etkinin sebebi ise benim bu deneyimi, anlatmak istediğim bir konunun başına koymamla aynı.
Yani sizin burada okurken metaforik anlamda alacağınız ve çıkaracağınız sonuçla, bizim bu köpeği gördüğümüzde metaforik anlamda algılayıp etkilenmemiz aynı şey. Bu varoluş problemimizden, köpeğin kendini yemesiyle bizim kendimizi soyut anlamda yememizi bağdaştırmamızdan kaynaklanıyor. Tıpkı onun gibi yiyoruz kendimizi. Aranıyoruz, sürekli bir çıkış yolu bulmaya çalışıyor, her seferinde yeni bir şeyle her şeyin düzeleceğini umuyor ve her seferinde yeni bir umutla anlamlandırmaya, değer yaratmaya çabalıyoruz.
Ancak hiçbirinde bu olmuyor, hepimizin her umduğunun gerçekleşmesinden sonra yine aç olduğumuzu, yine içimizdeki ve dışımızdaki boşluğun dolmadığını fark ediyoruz. Bu sefer bir başkasını arıyoruz. İşte bu bizim yaşam biçimimiz. Bu bizim var olma biçimimiz. Bu zorunlu bir biçim çünkü daha farklı bir şekilde yaşayamayız. Aradığımızı bulamaz ya da aramaktan vazgeçemeyiz. Zihnimiz sorgulama sistemiyle işleyen bir mekanizmaya sahip. Soru sormaktan vazgeçemeyiz ve hiçbir cevap, anlam, amaç, değer olmadığını için aradığımızı bulmamız da mümkün değil.
Yapabildiğimiz tek şey bunu yadsımak, yokmuş, böyle değilmiş gibi yapmak. O zaman çıldırmadığımızı söyleyebiliyoruz ama hala içerde o köpek gibi kemiriyoruz kendimizi ki hepimizin derinlerinde büyük sorunlar yatıyor, sonra çılgınlıklar yapıyoruz ve sözde akıllıyız. Deli dediklerimiz de içerde yaşadığımızı dışarıya vuranlar ya da dışarıya vuracak raddeye gelenler. Eğer onlar deliyse hepimiz deliyiz çünkü hepimiz yaşamaya devam ediyoruz. Ya da delilik diye bir şey yok. Köpek deli değildi bilakis insanlığa evrilmiş bir hayvandı.