Gerçek şu ki, yaşamın hiçbir anlamı yok, ancak değerlendirilebilir. Eylemsizliği bir aksiyom olarak kabul etmem korkaklığımdandır. Çünkü beklemek de bir eylemdir. Öyleyse, yaşarken bir eylemde bulunabilirim. Yaşamak, kelimesi mastar ekiyle çekimlense bile bir fiil olmayabilir. Sartre’ın herkese söylediği gibi insan kendisi için şeydir. Bir taşın bir odada yüzyıllarca var olması nasıl yoklukla eşdeğerdeyse, bir insanın yetmiş yıl hiçbir şey yapmaması da yaşadığını ispatlamasına yetmez.
Odamda hiçbir şey yapmadan oturmam, ne beni ne de benden başka hiçbir şeyi değiştirmez. Böyle bir yaşamın anlamı olmadığı gibi bir değeri de söz konusu değildir. Evimde kitap okumam, yazmadığım sürece boş bir edimdir. Evimde yazdıklarım, kimseye ulaşmayacaksa yazarlığım niteliksizdir. Kimsenin beni okumaması yine benim korkaklığımın getirisidir. Her kelimenin bir anlamı olduğu gibi benim de bir anlamım olmalıdır.
Demek ki kendime bir anlam yüklemeliyim. Ben, hiçbir şey yapmadan oturabilirim ya da umarsız ve kayıtsız bir halde sarhoş olabilir, öyle ya da böyle kendimden geçebilir, alışveriş yapabilir, tüketebilir ve tiyatro yapabilirim. Ya da bir hocamın sık sık tekrarladığı gibi, Moliere’in yıllarca taşrada köylülere oyunlar oynadığını sayıklayabilirim. Ya da Jack London gibi yaşamak istediğimi söyleyebilirim insanlara. İnternetten hangi tatil semtinde güneşlenebileceğimi araştırabilirim. Ya da bir memur olabilirim. Marx’ın her sözünü ezbere bilip, bu bilgileri yalnızca entelektüel sohbetlerde meze olarak kullanabilirim. Sanat eğitimi alıp, bir sanatçı olabilirim. Sanatçı olup, insanları değiştirmeye yönelik sanat yapıtları üretebilirim. Ürettiğim sanat yapıtlarını tam da eleştirdiğim kesimin insanları, birbirlerine boy göstermek için gittikleri tiyatro binalarında tüketebilirler. Anlattığım insanların hiçbir zaman görüp bilinçlenemeyeceği filmler çekebilir, ödüller alabilirim. Elimde hiçbir şey yokken, çabalarımla her şeyi elde edebilir, ünlü bir sanatçı olabilirim. Ya da bunların hepsini reddedip, tam şu anda, bu yazıyı burasında bırakıp yanıma hiçbir şey almadan, köy köy dolaşıp insanlara oyunlar oynayabilir, onlara hiçbir zaman izlemeyecekleri filmlerde olanları anlatabilirim. Ya da bunları anlatırken, Moliere gibi oyunlar da yazar, Tarkovski gibi filmler de çeker, üniversitede eğitim de verebilirim. Bunların hepsini yapabilir ya da yapmayabilirim. Ancak eylemsiz bir halde, bekleyerek tükettiğim ömür, güneş gözlükleriyle bir şezlongda güneşlenen bir yavşağın ömründen daha az şereflidir.
Bir edimde bulunmamanın verdiği vicdan azabı yalnızca kendimi avutmanın ve yanıltmanın aciz bir yoludur. Ve ben sıcak bir evde uyuduğumda, güzel bir kıyafet satın aldığımda, yediğim yemeklerin lezzetinde, bir şezlongun üzerinde, rakıda ya da viskide mutluluğa dair bir şey bulamıyorsam, bunları mutlulukla eş değere yükseltmiş ve yalnızca bunlarla mutlu olabilen insanların varlığına sebebiyet vermiş insanlarla, aynı zamanda bunlarla mutlu olabilenler varken benim olamamamı sağlamış ve bunları hiçbir zaman tadamayacak insanların varlığına sebebiyet veren insanlarla savaşabilirim. Bu savaş bu cümleden daha uzun sürebilir ve hiçbir anlam taşımayabilir. Hiçbir şeyi değiştirmeye gücü yetmeyebilir ve soğukta, aç ve çıplakken bir kaldırımda ölebilirim. Ancak, bir ömrü, kullanabileceğim en iyi şekilde kullanmış olurum. Bir ömre yüklenebilecek en yüksek değeri yüklemiş olarak içine karışacağım hiçliğe bile bir değer yükleyebilirim.
Sartre gibi söylediklerimi yaşamımla onaylamış olurum. Ya da Beckett gibi tüm anlamsızlığa ve umutsuzluğa rağmen savaşmış olurum. Genet gibi insanlığın beni dışlamasına rağmen, hiçbir sebep yokken sadece birileri yardıma çağırdığı için yardım ederek bir aziz olurum. Atilla İlhan gibi yirmi yaşında Nazım’ı kurtarmak için Moskova’ya yürümüş kadar olurum. Jack London gibi ölmüş olurum. O zaman sadece yaşamım bile existentialist bir felsefeyi yaratmaya yetebilir ve Darwin’in öngördüğü gibi türünün devamı için mücadele vermiş bir hayvan olarak genlerimi sonraki jenerasyona aktarabilirim. Ancak bunların hiçbiri değil, sadece ve kesinlikle ben olarak var olmuş, yaşamış ve ölmüş olurum.