Saat gece yarısını çok önce geçti. Pek çok gecede olduğu gibi, ekranımda boş bir beyaz dosya, aklım az önce giden arkadaşımda takılı, haddinden fazla içilen kahvenin nahoş bulantısıyla oturuyorum.
İzin Vermeseydiniz…
Sohbet sırasında sigarayı da biraz fazla kaçırmışım. (Not: Sigara sağlığa zararlıdır! İçmeyin, içirmeyin!) Bu mereti bırakmalı artık! Kötü giden bir ilişkiyi devam ettirme ısrarından daha fazla zarar verir mi? Cevabından emin değilim…
Dilerim konuştuklarımız aklına ve ruhuna sinmiştir. Dilerim diyorum çünkü bir bünyeye aşk girdikten sonra insanda değişimler yaratıyor. Sonra aşk gidiyor, değişimin getirdiği hasarlar baki kalıyor.
Kangren olmuş bir ilişkiyi neden devam ettirmeye çalıştığını konuştuk. Korkuyor! Yorgun ve bıkmış! Birlikte olduğu zaman boyunca değişmiş. O artık eski güçlü kadın değil. Sinmiş, ezilmiş, kendini kötü hissetmesi için ne gerekiyorsa yapılmış. Sonucunda kendi etrafında dönüp durur ve çıkışı göremez hale gelmiş.
Erkek arkadaşı kavga ve kötü davranış kısmına, hakaret etmeyi ve küçümsemeyi de eklemiş. Bencil ve kadının gücü altında ezilen erkeklerin uyguladığı taktiği uygulamış, aşağılayarak sindirmiş. Oysa zarif ve kaliteli bir kadındır.
Kendini unutmuş! Kim olduğunu, bugüne kadar hangi zorluklardan geçtiğini, yeteneklerini, gücünü, inadını unutmuş.
Şu cümleyi ettiğinde dayanamayıp konuşmaya başladım: “İnanabiliyor musun, beni herkesin içinde aşağılıyor ve küçümsüyor. Birkaç kilo aldım diye, ‘yuvarlanarak git de bir bardak çay doldur’ diyor. Bir adam sevdiği bir kadını nasıl aşağılar ve insanların içinde sürekli küçük düşürür?”
Buna benzer pek çok olaydan örnek verdi. Yaşadıkları kötü tartışmaları ve adamın davranış biçimini anlattı. Seven bir adamın bunları nasıl yapabileceğini sorguluyordu. Oysa asıl soru şu olmalıydı: Bir kadın, kendisini aşağılayan bir adamın hala onu sevdiğine nasıl inanır ve onu mutsuz eden bir adamla birlikte olmaya nasıl devam eder?
Birileri size hak etmediğiniz şekilde davranıyor ve sizi mutsuz ediyorsa, siz de buna izin veriyorsanız, yaptığı her hareketten sonra bağışlıyorsanız, sizi sürekli olarak hor görmesine müsaade ediyorsanız; iyi düşünün bakalım, suç karşı tarafta mı, sizde mi?
Birini yaptığı her yanlıştan sonra affetmek, karşı tarafın bunu alışkanlık haline getirmesine neden olur. Nasılsa affediyorsunuz, neden yapmasın ki? Üstelik düzenli olarak gelişen bu olaylar zincirinde, karşı tarafa verdiğiniz sessiz mesaj şudur: Bana yaptığın her şeyi affediyorum çünkü layık olduğum davranış biçimi bu! Ben ancak bu kadar değerliyim!
İnsanlar hata yapar elbette ve affetmek güzel, olgun bir davranıştır. Ancak bu süreklilik arz ediyorsa, karşınızdakini suçlamanın manası yoktur! İzin vermeseydiniz…