“Hasret Geçitleri” Bir Serra Yolasığmaz Yorumu
Eksik parçamız “Hasret Geçitleri”… Doğarken bırakmak zorunda kaldığımız diğer benliklerimiz şimdi nerede? Bu bazen bir başkasının gözünde yakaladığımız ışıktır. Bazen bizi derinliklerimize daldıran bir başkasının sesinde bulduğumuz sıcaklıktır. Ya da bir başkasının yumuşacık uzanan elidir içimizi ürperten. Aynı sancılardaki farklı algılamalar gibiyiz: Öteki ve ben… Ben ve herkes… Hepsi doğarken bırakmak zorunda kaldığımız benliklerimiz değil mi?
Serra Yolasığmaz’ın, “Hasret Geçitleri” ismini verdiği resim çalışmalarındaki figürler diğer ben-lerimiz değil mi?
Sevdayla, tutkuyla, coşkuyla sarıldıklarımızla yolun bir yerinde ayrılmak zorunda kalışımız gibi hüzün yüklü ‘ben’lerimiz…
Derinliklerimizde, annesine zaman üfleyen bir çocuk yok mu? O çocuk hasret geçitlerinin birinde bırakmak zorunda kaldığımız ‘ben’lerimizden biri değil mi?
Zamanın ve mekânın içine sığamaz ruh. Beden ve ruhun hasret geçitleri başka başkadır. Beden, derisini dökerek, kabuk değiştirerek varlaşır. Ruh, tüm ben’lerini geride bırakarak…
Kimi zaman coşkulu mavidir figür, kimi zaman balköpüğü bir acıya yaslıdır bakış. Mattır teni figürün. Dalga dalgadır o erişilemez duyguların kıpırtıları. Kiraz ağacının dallarına sırtını yaslar masumiyet, saflık ve cazibe. Çiçekler arasından bize gülümser bir figür çocuk!
Hepsi hasret geçitlerinde bıraktığımız ben’lerimiz.
Şimdi Serra Yolasığmaz’ın fırça darbeleriyle dirilir tüm ‘ben’ler. Kapıları kapatırken geride bıraktıklarımız bizde uçan bir yusufçuk…