Yardımcım kapımı tıklattı:
– Genç bir hanım sizinle konuşmak istiyor efendim.
– İsmi neymiş, sordun mu?
– Sordum. Ama “Beni tanımaz” dedi, ismini söylemedi.
Yardımcıma ziyaretçiyi içeriye almasını söyledim. Biraz sonra karşımda genç bir hanım duruyordu. Yaşını kestirmek zordu. Makyajsız, temiz ama iddiasız bir giyim tarzı vardı. Yüzündeki ifade oldukça donuktu. Kısık daha doğrusu titrek bir sesle konuşmaya başladı:
– Sizi rahatsız ediyorum ama size iletmem gereken bir emanetiniz var, dedi. Sonra cevabımı beklemeden çantasını açtı ve içinden çıkardığı zarfı bana uzattı.
Her hafta sonu olduğu gibi, bu Cumartesi de spikerlik ve sunuculuk eğitimim için iletişim bilimleri akademisine geldim. Bir klasik haline gelen derse geç kalma alışkanlığım, bu hafta da bozulmamıştı. Kapıyı çaldım, içeri girdim. Tek eksik olan bendeniz de, kendime ayrılan sıraya geçtikten sonra sınıf yerli yerinde gözüküyordu.
Yine bir hastane macerası daha… Nasip bu bayramı da burada geçirmekmiş. İlgi alanlarımın başında teknoloji, ekonomi, tıp ve psikoloji geliyor oluşunun yanısıra, küçüklükten beri pek içli dışlı olmuşumdur sağlık sektörüyle. Hani sürekli hastalanıp ilaç kullanıp iğne olmaya alışkın çocuklar vardır ya, ben onların bir üst versiyonuyum…