O kadar çok ayrılık yaşıyor ki insan hayatında, sayısı belli değil. Gün geçtikçe alışırım diye avutur kendini ama hiçbir zaman alışamaz. Aslında sadece olumsuz duyguyu erteler ve alışmış gibi yapar. Ayrılık denince aklıma ilk gelen şey, yüreğimin ortasının derin bir acı hissetmesidir. Tarif edilemez…
İşinden, sevdiğinden ve yerinden ayrılmak, yaşantımızın olmazsa olmazlarıdır ve alışkanlıkları değiştirmektir. Geleceğimiz için hedeflerimiz için veya sevdiğimiz için bazı zorluklara katlanmalıyız. Hayatımızın vazgeçilmez bir parçasıdır, farkında olmadan olgunlaştırır insanı. Mantığın devreden çıktığı duygusallığın yoğunlukla yaşandığı andır. Geride kalanların kıymetini bildiren, özlemin, fedakârlığın, kardeşliğin, yalnızlığın ne demek olduğunu hissetmemizi sağlayan bir duygudur. Yine de hayatında değişiklik yapmaktan korkmamalı insan. Olumlu yönlerini düşünürsek eğer, yeni kültürler tanımaya, yeni diller öğrenmeye ve yeni ülkeler keşfetmeye atılan ilk adımdır aynı zamanda. “Yeni maceralar yeni yollar gösterir” der Alman Atasözünde Gottfried. İçten inanarak bu düşünceyi yaşam tarzımızda uygularsak daha sakin ve sabırla atlatabiliriz ayrılıklarımızı.
Elbet bir gün bitecektir diye inanmalı ve çevresindeki yeni güzelliklere odaklanmalı, yeni kişileri tanımalı insan. Yazar Elif Şafak “Düzenim bozulur, hayatım alt üst olur diye endişe etme. Nereden biliyorsun hayatın altının üstünden iyi olmayacağını?” diyor ya, gerçekten nereden bilebiliriz yaşamadan… Bilinmeyen yollara koyulmadan bilemeyiz. Ebedi ayrılık olmadığı müddetçe olumsuz her duyguya alışabilir hale getirmeli kendini, çünkü ölümden ötesi yoktur ve tüm inancıyla kaderini yaşayabilmeli. Şimdiki aklım olsaydı yerine hakkımda hayırlısı ne ise o olsun deyip teslim olmaktır çoğu zaman hayata.