Yine bir hastane macerası daha… Nasip bu bayramı da burada geçirmekmiş. İlgi alanlarımın başında teknoloji, ekonomi, tıp ve psikoloji geliyor oluşunun yanısıra, küçüklükten beri pek içli dışlı olmuşumdur sağlık sektörüyle. Hani sürekli hastalanıp ilaç kullanıp iğne olmaya alışkın çocuklar vardır ya, ben onların bir üst versiyonuyum…
Okula başladığımda aşıdan kaçıp ortalığı velveleye veren çocukları görünce çok şaşırmıştım. Gerçi bu durum -daha önce de bir yazımda dile getirdiğim üzere- çocuklarımızı hep iğneci teyzelerle korkutma kültürümüzün bir parçasıydı aslında.
İlk ameliyatımı ilkokula başladığımda oldum; bademcikleri aldırdık. Sonrasında epey içli dışlı olduğum ve hobi olarak da bu konularla ilgilendiğim için tıbbi terminolojimin hiç de fena değildir. Bu konularda ileri düzey bilgim olduğundan bir çok sağlık konusunu insanlara anlatmada güçlük çekiyorum. Zaten mümkün olduğunca başkalarının sağlık durumları üzerine yorum yapmamayı tercih ediyor ve sorunu olan kişileri üniversite hastanelerine yönlendiriyorum.
Konuşmaktan pek haz etmediğimden sağlık, günlük yaşamda genelde geçiştirdiğim mevzular arasında yer alıyor. Çünkü Türk milleti olarak hem fazla meraklıyız ve akla gelebilecek (ya da düşünsem kırk yıl aklıma gelmeyecek) her türlü soruyu soruyoruz, hem de oldukça yardımsever olduğumuz için binbir tavsiyede bulunmadan da geçmiyoruz. Cem Yılmaz’ın bel fıtığı üzerine yaptığı aktarımlar gerçekten de çok güzel örnek teşkil ediyor.
Sahip olduğum sağlık sorunları sindirim sistemiyle ilgili ve bu durumdan ötürü meydana gelen sıkıntılardan oluşmakta. Şu hastalığım var diye belirttiğimde pek kimsenin anlayamayacağı ve hastalığın bile hastadan hastaya farklılık gösterdiği böyle durumlarda kişilere izahta bulunmak gerçekten de eziyete dönüşebiliyor. Uzun yıllardır sağlık sorunlarıyla uğraşan biri olarak söyleyebilirim ki, bir hastaya “geçmiş olsun” dedikten sonra mümkünse konuyu daha fazla uzatmayın. Gerçi başka bir huyumuz da derdimizi sokaktan geçene dahi anlatıp terapi ihtiyacımızı bu şekilde gidermektir, karşı taraf anlatıyorsa elbette dinleyin ama soru sormadan önce lütfen düşünün.
Bir süredir yine hastanedeyim, yeni bir tetkik ve tedavi süreci. İnsan bunlara alışıyor da bazı durumlara alışamıyor. Yan yataktaki hastanın yakınıyla aramızda geçen diyalog;
(HY): Geçmiş olsun genç, senin neyin var?
(EE): … hastasıyım.
(HY): Hmm …’ın hastalığından. Olsun ama sen gençsin atlatırsın, yakında iyileşirsin…
(Nasıl bir tıbbi yaklaşımsa artık. Bilimsel açıdan erken yaşta kronik bir hastalığa sahip olmanın avantajları olduğu gibi dezavantajları daha çoktur, çünkü hastalıkla yaşanılan süre artıkça bünyeye zarar verme oranı artar.)
(EE): (Konuyu uzatmama adına zoraki gülümseme.)
(HY): Şikayetlerin ne zaman başladı?
(EE): 10 seneden fazla oldu, arada gelip gidiyorum ben böyle.
(HY): (Şaşkın yüz ifadesi.) Vah vah, artık günümüz hastalıkları da genci yaşlısı dinlemiyor, teknoloji ve tıp bu kadar ilerledi çözemediler mi hala… Ne gibi sıkıntılar yaratıyor sende?
(EE): (Politik cevapla konuyu bağlayıp istirahate devam.)
Hastane ortamı öyle farklı ki, kısa ve uzun süreli bulunduğum sürelerde farklı yönlerde bakış açıları geliştirip bir çok farklı insan tanımama vesile oldu. Gece sıkıntı bastı, efkarlandınız, uyku mu tutmadı, bir hastanenin acil servisine gidin ve bir saatinizi orada geçirin derim…
Eğer daha fazla zaman ayırabilecek durumdaysanız, kimsesiz çocukları, huzurevini ziyaret edebilirsiniz. Üstelik maddi olarak hiçbir yardımda bulunmanıza gerek yok, orada bulunup yarım saatinizi geçirmeniz yetecektir. Emin olun onlara faydası dokunduğundan çok size iyi gelecektir. Engellilere destek vermeye çalışın ama bunu yaparken maddiyattan çok manevi desteğin daha önemli olduğunu unutmayın. Yeni başlattığımız “EngelsizOnlar” hareketine gelin siz de katılın.
Önayak olacak biri olmadan tek başınıza cesaret mi edemiyorsunuz? Günümüz sosyal ağlarında (Facebook vb.) bu konularla ilgili bir çok etkinlik düzenleniyor. Birbirini tanımayan insanlar toplanıp ziyaretlerde bulunuyorlar. Unutmayın insan istedikten sonra her şeyi yapabilir, yeter ki isteyin…
Aklıma bir baba-oğul hikayesi geldi. Belki daha önce duymuşsunuzdur onları, Team Hoyt hakkında bilgi almak için buraya tıklayabilirsiniz.
Esenlikler dilerim.