Ne olursa olsun, her şeyin bir tarafındadır özlem ve hissedilebilen en naif duygu. Bir şeylerin ardında kalan, önünde duran, içinde yer alan ya da olmayan bir şeyin boşluğunda sallanan bir gerçek. Nasıl ve ne şekilde çıkar ortaya, neden vardır ve ne olursa olsun, neden tükenmez hiçbir zaman, hiçbir yerde? Öyleyse yaşamak özlemektir. Eğer varsam ve yaşıyorsam bir yerde durmuş bir şeyleri özlüyorum demektir. Özlemek öylesine naiftir ki, katıksız bir çaresizlikle kuşatılmıştır. O kadar ki, özlemek kelimesinin anlamı bile yalnızca özlemekle sınırlıdır.
Özlemin kendisi çaresizliğin sonucunda oluşur. Varamadığım, ulaşamadığım, dokunamadığım ve duyamadığım için özlem içerisindeyimdir. Peki ama neden hiç bitmez? Neden ben her zaman bir şeyleri özlerim? Genellikle de hiç görmediğim, duyumsamadığım şeyleri. Bir kadın mesela ya da bir manzara. Bilmediğim bir duygu, gitmediğim bir sokak. Katılmadığım bir sohbet, okumadığım bir şiir. Sevmediğim bir köpek, öpmediğim bir çocuk.
Onları bu kadar değerli kılan sahiden sahip olmamam mıdır? Onları özlemem sahiden benim onulmaz açlığımdan mıdır? Bu kadar basit midir açıklaması? Neye sahip olursa olsun doymayacak bir canavar mıyım? Yoksa vermeden yaşayamayan bir canlı mıyım? Onları bu kadar özlemem, onlara sahip olduğumu vermek istememden sebep olamaz mı? Bir köpekten ya da bir çocuktan, bir manzaradan ya da bir sohbetten ne bekleyebilirim? Özlediğim sadece bunlar değil mi? Katlanılmaz bir ızdırabın sebebi katıksız bir yalnızlığın içinde hiçbir şey alamamak mıdır yoksa verememek mi? En baştan beri yanlış anlaşıldığından olmasın bu kadar çok özlemin sebebi?