Hangi şehre atlasam, bulaşsam biri anlıyor beni, tanıyor bir körpe delikanlı. Bir müptela geçiyor sere serpe:
– Ben hep aynı ben,
bir tutam değişmedim
saçlar aynı saçlar
birazcık çoğaltmadım
perma desen perma yaptırmadım
biraz bile kopartmadım
saçlarımı bir tutam boyatmadım
…
Ayağa kalkın dercesine nara atıyor. Şehir sustuğu için pek bir tepkisiz. Atlayış:
Otobüs: Mısralar zihnimde sürç-i lisan. Önümde oturan yaşlı adamlar solgun birer yaprak. Uykunun mağrurluğunu taşıyıp sessizliğe ateş ediyorlar. Alacağım var hepsinden hep yarım kalmış tahsilatlar. Nasıl biter bu borçlar? Sessizliğe kibrit mi çakmalıyım? Alev almadı buralar! Önümde oturan yaşlı adama baktım yumulmuş yiyeceğine faldır faldır gözler. Bu ne açlık? Biz burada şairleri analım siz yemenin derdinde… şair sesleniyor dediklerimi duyar gibi: “Önümden çekilirsen İstanbul görünecek.”
Duyan olmadı yazık! Ben çığlık atıyorum. Kemikleri sızladı be adamın! Çocuğum belki toyum ah bir bilseler ne kadar da olgunum! Ciddiye alınmak için beyin olgusunu geliştirmek yeterli olmadı. Aradığınız nedir efendim yaş mı? Atlayış:
Tren: Önümde bir tren, trenin içinde bir adam. Ben sevdim bu adamı adam susmuştu. Şakaklarına beyazlar az evvel düşmüş gibi. Tahsilatlarım gibi konuşmalarım da yarım bu adamla. Elimi kaldırdım: – Hey! Ben büyüdüm. Benimle konuşmayı dener misin? Eğdi başını mağrur. Konuştu. Susarken daha cazip bir adammış. Konuşmasındaki ısrarcılığım. Çocukluğum işte. İndirdim elimi hey sen en iyisi birazcık susmayı dene! Sabahın bilmem kaçı ne yürek ne bilek ne karın tokluğu var. Müptelayım: Delicesine, ağlarcasına, severcesine, kaçarcasına, susarcasına… en yüreklisi atlarcasına. Traversler dertli benden. Traverslere çok hikaye anlatmışlığım ve dinlemişliğim vardır. Delilik işte. Bu karalar sıktı beni. Atlayış:
Mavi ve dalgalı bir deniz: Şeytan göklerde mi yerlerde mi sen de mi deniz? Aynı kederler sofrada. Uzayda dinlenmek isterdim. Doğuştan yaşıyorum bir garip ıstırapla. Sevmem öyle şeyleri. Bak ışık sızarsa penceremden doğuştan sevebilirdim adını. Kahve, kahve içer misiniz? Al işte uyandık bir rüyadan daha. Atlayış:
Dünyam: Sabahın bilmem kaçı. Yıllarca bir adam ölmüş sonra dirilmiş. Çekmişim revolveri adamın şakağına -dan dan- adam yerde. Kan yok. Malum edebiyat dünyası baya eşlik etti trajedi sahnelerine. Ölüp ölüp dirilen adamdan kan mı çıkar? Haydi git şehrine be adam yağmur da çiseledi bak. Sen git ki şehrine yaşama avuçlarımda. Ben de gideyim şehrime. Yakayım kibriti yağmur ıslatsın külleri. Atlayış:
Kürkçü dükkanı: Kahve alırım..!