“Zaman akıp geçiyor dur demek olmaz!” şarkısını mırıldanıyorum kendimcee.. zaman zaman, kimi zaman!
Zamanın akışına yapabileceğim bir şey yok, malesef! Tek yapabileceğim şey; içinden çıkılamaz bu derin sulara, hatta ve hatta bu sele kapılmamak. Sele kapılıp da, insanı insan yapan değerlerimizden uzaklaşmamak, en önemlisi de hayatın curcunasına karışmamak.
Oldukça kısa olan zamanı, sevdiklerimizle birlikte değerlendirmek; en güzel şekilde… Kendimize bile vakit ayıramazken, kaldı ki çevremizdekilere kendimizden zaman ayırmak, oldukça zor… Bu da insanlar arasındaki ilişkileri çatışmalara sürükleyen neden oluyor. Zaman kavramı bu denli lanet bir şey! Ne denli de anlamsız tartışmalara sebep oluyor.
Sürekli ertelenen buluşmaların ardı arkası kesilmezken, buluşmalar gerçekleştiğinde de, sevdiklerinle özlemini gideremeden, sohbetin tadına varıp da, tadı damağında kalıp, en keyifli yerinde yarım kalıyor karşılıklı konuşmalar… Daha sonrasında yerini sanala bırakıyor görüşmeler. Facebook, Twitter gibi iletişim araçlarından haberdar oluyorlar birbirlerinden…
Birlikte izlediğiniz filmin kritiğini bile yapamazken, tam gaz eve yol alıyorsunuz. Ki filmi dostlarınızla beraber izlemenizin en keyifli yanı da, film bitiminde herkesin kendince yorumlar yapmasıdır. Bunun tadına bile varamaz olduk. Alelalade yaşantımızdan kesitler, bi nebze de olsa gerçekler! Koca bir Pazar gününü en iyi şekilde değerlendirmek adına, planlar yaparken, daha sonrasında koca bi Pazar günü göz açıp kapatıncaya kadar geçiyor. Zaman dilimleri o kadar kısa kalıyor ki, yaşanılanların tadına varılamıyor! Verilen sözler yerine getirelemiyor ve kırıcı olmamak adına söz verilmemeye de özen gösteriliyor.
Oysa ki; her mevsimin tadı ayrı İstanbul’da. Bambaşka tadlar diyarında… Lezzetlerin buluşması, farklı kültürlerin harmanlanarak bizlere sunulmasının farkına varamaz olduk bu dünyada. Evlerde pinekler olduk, trafik korkusuna. Vapur seslerinin bize neler çağrıştığının bile farkına varamadık, koşar adımlarla atladık vapura. Şehrin anlamsız uğultusuna, araba kornalarının beyinlerde zonklaması eşlik etti. Yeşil ışığı bekleyemez olduk. Sabretmeyi öğrenemedik.
Yeşil ışık açmalı insan… Yansıtmalı da sevdiklerine ışığını, aydınlıklara da saçmalı. Akışına bırakmamalı! Rotasına yön vermeli sevgi ışığının. Sevgiyi demetiyle sunmalı sevdiklerine. Gözleriyle anlatmalı içi içine sığmayan mutluluğunu, anlatırken gözbebeği parıldamalı. İçinde patlayan volkanları dışa vurmalı. Lavları dışa akıtmalı ki, aynı sevgi mineralleriyle varolmalı. Aynı mutluluğa kucak açıp, sımsıkı sarılmalı, bir daha ayrılmayacakmışcasına.
Sağlıcakla ;)
Pelin Gül
“Uğraşlar içersindeyiz. Koşuşturmaca, hep bi kovalamaca peşindeyiz.”