12 ağustos 19.. doğum günüm; o gece ilk İzmir duymuş çığlıklarımı, ilk gözyaşlarım, ilk kahkahalarımı duyan şehir… Her şeyin ilkini tattıran İzmir, tutkunu olduğum yer… Yıllarca her 12 ağustos’ta pastanın üzerine dizilen mumları üflediğim, dilediğimi özgürce yaşayabildiğim, özgür şehir. Tüm sevdiklerimin, buram buram yaşanmışlıklarımın kokusunu saklayan aşk kokan şehrim İzmir’im.
Evet o kadar şanslıyım ki gözlerimi İzmir’de açmışım bu hayata. Ama hayat, yaşanmışlıklar insanı bazen en sevdiğinden ayırır, koparır… Hayat beni kopardı en sevdiğimden. Ben ilk en büyük aşkımı terkettim bu yıl. :( Severek ayrıldım, nasıl bir özlem var içimde anlatılamaz yüreğimi yakan ama bir yandan… geri dönülemez yaşanmışlıkların, yorgunluğunun yanı sıra bezmişlik vardı bu aşkta. Artık ağır geliyordu omzumdaki yükler gitmeliydim!
O kadar severken gittim ben. Elimde valizlerimle terkettim en sevdiklerimi. Bir bilinmezin içine atarak kendimi… Fakat her şeye rağmen farklıdır benim için hala o şehir. Ne kadar kötü anılar saklasa da sokakları, bitmek bilmeyen gecelerini gözyaşlarımla karşıladığım gündoğumlarının yanında, kordonunu, Karşıyaka sahilini, Bornova’nın KüçükPark’ını çınlatan kahkahalarımı da saklar içinde. Dolu dolu yaşatır hayatı sana İzmir başka hiçbir yerde yaşayamayacağın her şeyi yaşamana izin verir. İşte bu yüzden belki de ne kadar çekip gitsen de kopamazsın ya tam olarak öyle bir yer…
Gidersin, ama bitmez…
Kendimi anlatmak benim için dünyanın en zor şeyi olsa gerek. Lafı daha fazla dolandırmadan ben; İzmir tutkunu, Rum asıllı azcık gizemli kalmak isteyen insan. Ne hikmetse şu sıra şeffaflığımı azaltmaya karar almışken (pek yaramadığını düşünüyorum) Engin’le geçen bir mesajlaşma sırasında dergide yazmama karar verdik 3 ay kadar oldu anca toparlandım… Kolay olmadı İzmir’den kopup gelip, buralarda kendimi toparlamak…
Her neyse gizemli kalmak adına değilde biraz özel bi nedenden sizinle yazılarımı Eylül rumuzuyla paylaşma kararı aldım bilmem ne kadar doğru tartışılır. Yazmak benim için çok farklıdır, çoğu zaman sustuklarımı yazarım… Yazmanın konuşmaktan daha iyi geldiği bir insanım.
Dedim ya ben kendimi anlatmaktan nefret ediyorum; işte bu yüzden etrafımda ki sevdiğim insanların benim hakkımdaki görüşlerini yazarak kısa da olsa fikir edinmenizi sağlamak istiyorum. Kısaca ben; Deli (kırık, çatlak vb.) lakapları olan, kafasına eseni yapan, aşırı duygusal ve kırılgan ama bazen bir o kadar da sinirli ve agresife bağlayan bir tipmişim. :)
Aslında ben ne bir yazar, ne de bir şairim, sadece yaşananları kaleme almak hoşuma gidiyor. Bir nevi terapidir benim için yazmak, okumak. Ben susarım çoğu zaman dostlarım bilir. Susmam korkutmaz kimseyi, yazmaz isem ben o zaman kalemim susarsa korkarlar. Kalemim yazmazsa, ben ben olmaktan çıkarım bilirler.
Duygularını hep içinde saklamaya çalışan ama bunu bir türlü beceremeyen ben, yazmaya karar verdim yeniden. İşte bu yüzden ben de artık sizinleyim. Umarım hep güzel anılar paylaşırız burada… Şimdilik benden bu kadar… Herkesee kocaman bir merhaba. :)