İletişimi, eskilerin deyimiyle “zamana ve zemine uygun” kullanmak, hayatımızda büyülü etkiler yapıyor. İnsanlarla daha iyi anlaşıyoruz, çatışmalar yerini anlayışa ve işbirliğine bırakıyor, ikna ve etki gücümüz artıyor, huzur duygusunu daha çok yaşıyoruz…
İnsanın var oluşundan bu tarafa başarısı hep kanıtlanmış bir durumdur: İletişiminiz iyi ise, hayat daha kolaydır.
İşte bu noktada bir avantajımız var. İnsanlarla kurduğumuz iletişimin kalitesini geliştirebiliriz. Yani iletişim büyük ölçüde doğuştan gelen bir yetenek değil, sonradan geliştirebileceğimiz becerileri kapsayan bir süreçtir.
Bağıra bağıra konuşan biri isek daha sakin konuşmayı öğrenebiliriz. Sürekli başkalarının sözünü keserek konuşuyorsak insanları dinlemeyi öğrenebiliriz. Yaşama hep kendi gerçeklerimizden bakarken, kendimizi karşımızdakinin yerine koyma becerisini de kazanabiliriz. Sözün kısası iletişim becerilerimizi geliştirebiliriz.
Bu durumun farkına varıldıktan sonra iletişime yönelik eğitim, geliştirme, danışmanlık gibi faaliyetler çığ gibi arttı. Kitapçı tezgâhlarına her gün onlarca kitap çıkıyor konuyla ilgili. Ya da her köşe başında bir “iletişim uzmanı” var; anlatıyor da anlatıyor.
Hiç kuşkusuz başkalarının bilgilerinden, deneyimlerinden yararlanmak bize çok şey öğretir. Eğitim alalım, kitap okuyalım, öğrendiklerimizi kendi yaşadıklarımızla kıyaslayalım. Bununla birlikte, şunu da unutmamak lazım: hiçbir insanın yaşamı diğerininki ile aynı koşulları taşımaz. O bakımdan berikinin çok işine yarayan bir öneri bizde tam tersi sonuçlar doğurabilir.
Oysa karşı karşıya bırakıldığımız durum, iletişimi adeta yapaylaştırma hareketidir. Her kitap, her eğitim empatiden, empatik dinlemeden söz ediyor. Sözsüz iletişimin gücüne değinmeyen iletişim uzmanı yok. İletişim esnasında elimizi kolumuzu nereye koymamız gerektiğinden tutun da muhatabımızın bakışlarının aslında ne demek istediğine varana kadar birbirinin aynı içerikteki kitaplar ve eğitimler kuşatmış çevremizi. Bir o kadar teknik, taktik: Aynalama yap, temsil sistemlerine dikkat et, meta programlar kullan…
Allah aşkına bir dostla konuşurken ya da iş ortamında kaç tanemizin aklında kalır onca teknik, taktik. Ya da özü boş ama görüntüsü dolgun buğday başakları gibi hep görünen boyutlarıyla mı geliştireceğiz iletişimi?
Tüm bunları uygulamak için harcadığımız emeğin ve çabanın çok daha azını harcayıp, çok daha etkili sonuçlar alabileceğimiz bir sır vereyim mi? Bakın “sır” deyince nasıl açıldı kulaklar, gözler… Kolaycılığa o kadar çok alıştırdılar ki bizi. Hap çözümlerle, hap bilgilerle her şeyin üstesinden gelinir yanılgısına kapılıyoruz, sonra da duvara toslayınca gerçeği görüyoruz. Neyse sözü uzatmayayım. Sır şu: İçtenlik…