Sen yoktun saat sekizi geçiyordu
Vurgun bir karanfil burnumu sızlatıyordu
Ya bu kekik kokuları
Sorgusuz sualsiz sevme telâşlarım
Etimden kemiğimden arta kalan özlemlerin
Ah bu çetrefilli yalnızlığım
Dokunmuştu yanağıma
Hafif bir rüzgar sönmüştü dilimin ucunda
Sen yoktun bunu bir tek kuşlar duymuştu
Cam kenarlarında adını susmuştuk
Ben duyuyordum bunu kuşlar yazıyordu
Sonra saat sekizi vurdu
Kuşlar önümde dik durdu
Keskin ve kararlı baktılar
Gökyüzünde adını aradılar
Sense yoktun, yoksuldun
Bunu duyan kaçak bir ormancı peşime düştü
Sana dair bir parça bulamadı
Kuşlar için bir buyruktu
Bunu tek tek yazdılar
Yol karanlıktı yol izbe idi
Benden adam olmaz dediler
Tuttum bir karanfil yuttum
Kuşlar peşinden bana küstü
Kokunun içine serabın düştü
Serap bir yanılgı oldu gözümüzde
Kuşlar baktılar
Elinde kalemleri şöyle yazdılar:
– Sesi sana küsmüş
Bir yanılgıydı, çığlıktı
Ağına düştün.
Saat sekizi vurduğunda adını anardım
Gökyüzünde bir ateş yakardım
Bunu duyan bir aylak dizime düştü
Karanlık yüzü yoksul ve kimsesizdi
Nem kaptım korktum
Bir pınarı sokağıma düştü
Ben, kuşlar ve bir aylak kokuna düştük
Kekik kokunca ağlaştık
Karanfil terinde bir ateş yaktık
Saat sabahı vurduğunda
Fırından gelirdi kokusu terk olunmuşluğumun
Benim bu kimsesizliğim
Kuşların diline şarkı olmuştu
Sen yoktun
Dilimde adi bir telaş, gözümde bir saat tıkırtısı
Sekize küstüm