Günaydın dedim bu sabah cama vuran yağmur damlalarına. Camı açıp İstanbul’a selam verip, gökyüzüne göz kırptım… Bu sabah farklı her şeyden. Aynaya baktım, ilk defa görür gibi kendimi gözlerim gözlerime takıldı. ‘Ne oluyor sana kuzum’ dedim kendimle alay edercesine… Ne oluyor bana kuzum?
Sır istedim İstanbul’a yağan yağmurdan. Bu sabah ağzını bıçak açmadı yağmurun. Oysa ne sırlar paylaşırdık onunla. Sustu, ısrar ettim. Sustu, suspus oldu. Ben ısrar ettim sustu… Sormadım bir daha ben sustum o gitti…
Baktım gökyüzüne, inatçı güneş bulutlarla kavga ediyor. Gülümsedim, baktım, sustum… Yağmura takıldı aklım. Sırdaşıma, dert ortağıma, gönlümü serinleten dostuma. Gitti…
Kendi kendimle konuştum bu sabah. Hayret, içimdeki ses bile suskun, herkes yeminli sanki. Son bir umut balkondaki çiçeklere koştum. Onlar her zamanki gibi neşeli. Gülümseyerek karşıladılar beni. Ben de gülümsedim, sonra bakıştık uzun uzun. Dedim ne oluyor bu sabah, nedir bu hal. Dediler yeni bir aşk doğdu dün akşam. Sustum. Soramadım. Sustum, sustum, sustum. Kim diyesim geldi, cesaret edemedim. Gökyüzüne baktım masmavi, güneş her zamankinden parlak. Çiçeklere döndüm ‘kim’ dedim… Sesimi ben bile duyamadım. Yüreğine sor, dediler.
Soramam onunla kavgalıyız, dedim. Sor dediler, ısrar kıyamet. Sonra gözümü kapadım. Yüreğim gülümsedi. Barıştık mı, dedim. Sevinçle, evet, dedi. Gülümsedim. Seni bu kadar incitmişken neden affettin beni, dedim. Dün akşam yeni bir aşk doğdu, dedi. Yağmur tüm yangınlarımı aldı, sabah veda etti ve gitti. Seni bana emanet etti…
Hayır diye bağırasım geldi. Ben aşk’ı affetmem. Yüreğim dalga geçer gibi gülümsedi. Buna ben karar veririm. Her bir organım benden bağımsız sanki. Merak etme dedi yüreğim, bu sefer masal saatine denk gelmedi aşk…