Soyut olan şeylerin tanımlanması her zaman zor olmuştur. Hele konu birde aşk ise…
Kimyasal bir şeydir aşk, insanın metobolizmasını bozar, tansiyonunu fırlatır, midenden yukarı doğru çıkarken kalbine takılarak boğazına düğümlenen bir sözcüktür.
Ben de kendimi bildim bileli bu çemberinin içinden geçerim. Tek bir anlamı olmasa da benim için ne anlama geldiğini çok iyi biliyorum onun.
Aslında biraz genç yaşta başladım diyebilirim. İlk aşkım Şengül’e vurulduğumda altı yaşındaydım ve ana okuluna gidiyordum. Tek hayalim ise uyku saatinde onunla göz göze gelerek uyabilmekti. Çocukluğun getirdiği masumluk bu olsa gerek.
Erken de olsa platonik bir başlangıçtı ama sonrası da geldi ve ilkokulum boyunca bir başka arkadaşıma karşı platonik bir aşk duydum. Vaziyet pek de iç açıcı değildi yani. Ben yine de memnundum “acı çekmesi çok güzel” psikolojisinde tez yazıyordum bir karış boyumla.
Bugün Manisa’ya giderken okuduğum kitapta Müjdat Sönmez de çocukluk hipotezimi doğruluyordu Sihirli Kentin Firarisi’nde;
“Mahvoluşun likit halidir aşk, tadı güzel içimi hoş bir zehirdir. Alabildiğine renkli, alabildiğine şık bir kokteyl. Yanlızlıktan içi yanan her fani, susuzluğuna derman sanıp dikiverir kadehi azına.”
Kendi aşk defterime yazdığım ilk kural şuydu; “Nereye gidersen git mutlaka hoşlandığın birini bul!” Bu kurala istisnasız uydum.
Derken lisede ilk gerçek, yani karşılıklı aşkımı yaşadım. Ayrıldık canım yandı. Nefes alamadım geceleri, ağlamak istedim ama yapamadım. Bir gün geldi aynı hisleri ben başkalarına yaşattım.
Defterime ikinci kuralı geçiriverdim; “Aşk acı ile harmanlanmış bir iksirdir, bu ona aracı olan kişilerin sadist oldukları anlamına gelmez.”
Daha ne güzel aşklar yaşadım bazıları okyanuslar kadar anlamlı, bazıları ise bir o kadar anlamsızdılar.
Ardından ÖSS zaferi ile başlayan “Üniversiteli Kızlar” hayalinde hoşlanma sendromuna kapıldım. Her sene birden fazla kişiden hoşlandım sonra yaşadığım olaylar beni seçim yapmaya zorladı. Belki de acele ettim, mantığımla hareket ettim. Güzeldi yine de. Yanlış anlamayın aşklar safi bir hayattır, makalenin başlığının sınırları içinden yeterince çıktık zaten.
Son iki vaka-i sendromu inceleyelim. Birinden hala umudum var galiba. Yakın zamanda hoşlandığım bir kız oldu. Karşımdaki insanın duygularından emin olsam da bir şey yokmuş gibi davranışları benim gidip duygularımı açmama izin vermedi. Aman Allah’ım nasıl bir kızdı bu diye içimden geçirmedim değil. Sonra bir anda iğnenin ucunu kendime batırdım. Peki dedim acaba sen mi geç kalıyorsun hareket etmek için, yeterince cesur olmayabilir misin? Israrcı değilsin, çok çabuk vazgeçiyorsun peki niye? diye…
Üçüncü kuralı yazmış olduğumu farkettim defterimi okurken; “Artık aşkı yaşamaktan korkacağın bir canlı gibi görmemelisin.” Doğru ya da yanlış olduğunu düşünmekten vazgeçmeliydim artık. Zaten kızların duyguları baştan bellli oluyor kokmuş balık misali; kısmetini değiştirmen beklemene bağlı değil yani.
Vestel’de stajımın başladığı ilk gün birinci kuralı uyguladım. Derken ikinci gün onun gözlerinin içinde aradığım doğallığı ve sevgiyi gördüm. Aslında iyi bir adım bile atıp masalarında öğle yemeğimi yeme şerefine eriştim. İkinci günde yemek yiyorduk, sinema konusunda konu açıldı belki planlanmış bir şeydi ama ben sırf gevezelik için alıp konuları farketmeden nerelere götürdüm. Oysa yapacağım şey sinema teklifi ile niyetini öğrenmekti. Bir ara bir şeyler almak için masadan ayrıldım ve geri döndüğümde kalkmış olduklarını farkettim. Akşam staj için imza atarken sanki beni görmemişçesine yanımdan geçince de yine hemen silmeye başladım ümitlerimi.
Ertesi gün yemekhanede yanımdan geçip bana teğet geçtiklerinde rest çekerek yemeğimi başka bir masada yedim.
Bugün dayanamayıp yemek için yanlarına gittiğimde masaya soğuk bir hava hakimdi. Çaktırmadan yüzüne bakıyordum, onunda bir ara baktığını farkettim ama kısa sürdü. Gözlerinde bir hüzün hissetim. Ya dünkü davranışım onu kırmıştı ya da benim davranışlarımdan rahatsız oluyordu. Yemeklerini bitirip sessiz bir afiyet olsunlaşmadan sonra beni masada yemeklerimle yanlız bıraktılar.
İşte o zaman masada yemek yerken kaşığı elimde titremekten nasıl da zor tuttuğumu hatırlayıp, kendimi yedim yine mi aynı hatayı yapıyorum diye? Yine mi erken pes etmiştim. Ama kararlıyım hata yapmış olsam da düşüncelerini öğrenene kadar devam edeceğim.
Bakalım yarın neler getirecek?
Bora Eke
14.07.2005
Ege Bölgesi, Türkiye