Hayat zaten yeterince zor iken neden insanlar daha da zorlaştırmak için ellerinden geleni yapmakta hiç anlam veremiyorum. Hayat mücadelesine o kadar çok odaklanıyoruz ki gerçekten yaşamayı ihmal ediyoruz. Önceliklerimizi belirlerken sosyal bir varlık olduğumuz için toplumsal değerleri elbette dikkate almalıyız; lakin başkalarının değer yargıları ve düşüncelerini gereğinden fazla önemseyip istediğimiz hayatı yaşamaktan da geri kalmamalıyız.
Toplumsal şartlar ve dayatmalardan ötürü gerçek benliğimizi keşfedebilmek için öncesinde her şeyimizi kaybetmemiz gerektiği acı bir gerçek. Ancak her şeyinizi kaybederseniz gerçekten özgür hissedebilirsiniz. Bunu tecrübe etmeden kendinizi bulmanın deneyimlerime ve gözlemlerime göre birkaç yolu daha mevcut. Bunlardan ilki çok ama çok fazla okumak. Yalnızca belirli bir alanda değil, önyargılarınızı göz ardı etmeye çalışarak ilginizi çeken yahut çekmeyen her türlü paylaşımı okuyarak değerlendirme çalışabilirsiniz.
İkinci olarak ise ‘eğer birkaç haftalık ömrünüz kaldığını öğrenseniz neler yapardınız’a dair düşünmeniz. Son günlerinizi yaşıyor olsanız hayatınızda neler değişirdi? Kimlerle daha çok zaman geçirmek, nerede olmak, neler yapmak isterdiniz? Bunları düşünmekle yetinmeyip yazmanızı tavsiye ederim.
Son olarak ise; eğer maddi kaygılarınız olmasa nasıl yaşardınız? Şans oyunlarından büyük ikramiyeyi kazandığınızı, ekonomik sıkıntınız olmadığını düşünün, bunu içselleştirin. Sadece anlık ve kısa vadeli hayallerden, ev-araba sahibi olma, gece hayatı yahut dünya seyahati gibi toplum tarafından bilinçaltımıza yerleştirilmiş heveslerden bahsetmiyorum, gerçekten ne yapmak, kim olmak isterdiniz onu soruyorum. Jim Carey ne de güzel söylemiş: “Dilerim herkes bir gün zengin ve ünlü olur ve hayalini kurduğu her şeye kavuşur; böylece aranılan esas cevabın bu olmadığını anlar.”
Bu hayata gelmiş ruh sahibi bedenler değiliz; tekâmülünü gerçekleştirmek için beden verilmiş ruhlarız. Yaşadıklarınızı farklı bakış açılarıyla değerlendirip başınıza gelenlere isyan etmek yerine neden bunları deneyimlemek zorunda olduğunuzu irdelemeye ne dersiniz? Elbette bu kolay bir süreç değil, yalnız bilin ki yaradılışınız gereği tahmin ettiğinizden çok daha güçlü varlıklarsınız. Kendinizi ve neler yapabileceğinizi keşfedip bundan keyif almaya çalışın…
Not: Yazıma ek olarak aşağıda yer alan anonim yazıyı da sizlerle paylaşmak isterim. Sevgiler.
***
“Ey her şeyin tek ve sonsuz sahibi; yarattığın muhteşem kâinatta bana da bir yer verdiğin ve varlığımın farkında olmamı sağladığın için sana şükürler olsun. Beni bir parçası kıldığın dünyada etrafımı donattığın -ve benim geçmişte egoma yenik düşüp, gördüğüm halde farketmediğim- bütün mucizeler için sana ne kadar teşekkür etsem azdır. Benim ulaşmama izin verdiğin bilgi ve ışıkla artık hepsinin farkındayım, bana görecek göz, dokunacak ten, düşünecek akıl ve sevecek yürek bağışladığın için sana minnettarım.
Sonsuzluğun içinde ufacık bir yer kapladığı halde benim için çok büyük olan gezegenimin bir köşesinde şimdi sana yöneliyor ve kendimi kâinatın huzurlu dalgalanışına bırakıyorum, her şeyin olması gerektiği için ve olması gerektiği gibi olduğunu biliyor, içimde biriktirdiğim bütün kin, öfke, nefret ve isyanı senin rüzgârınla dağılmaya terkediyorum. Beni üzdükleri, incittikleri, kırdıkları ve aldattıkları için yakıcı bir öfkeyle hırslandığım her kim ve ne varsa hepsini bağışlıyor ve serbest bırakıyorum. O kişiler ve o şeyler zihnimdeki bütün kötü hatıraları ile birlikte artık benden uzaklaşıyor, onları senin şaşmaz adaletine teslim ederek sırtımdaki yüklerinden kurtuluyorum. Senin iyi ya da kötü, her enerjiye gereken cevabı vereceğinden emin olarak kendimi senin taze nefesinle arıtıyor, bedenimi ve zihnimi bu kutsal nefesle süpürüp temizliyorum. Biliyorum ki; ben seninle BİR ve TEK olduğumda ben izin vermediğim sürece bana hiçbir şey zarar veremez, şimdi senin yüce bütünlüğün içinde uyum ve huzur içinde akıyorum, beni üzen her şeye dışarıdan ve yukarıdan bakıyorum…
Varoluşum süresince karşılaştığım her acı, yenilgi, yanılgı ve keder beni bugünkü ben yaptığı için tamamına şükran borçluyum. Hayatın dikenli yollarında yürümeseydim ve o dikenlere takılıp kanamasaydım eğer, güçlükleri aşmanın ve farkındalığa ulaşmanın ne muazzam bir şey olduğunu belki hiç bilmeyecektim. Benden aldığın ve bana verdiğin her şey için şükürler olsun ey Rab, yaşamış olduğum hiçbir şeyin boşuna ve anlamsız olmadığını şimdi çok daha iyi görüyorum. Maddî ve manevî acılar, yoksunluklar ve zorluklarla olgunlaşan ruhumda senin eşsiz varlığını hissetmekten çok mutluyum. Beni önemsediğini, beni sevdiğini, İYİ olmayı seçmemi istediğini bana yaşattığın her şeyle anlatıyorsun, bunu bilerek güçlüklere sabrediyorum, sabrımı çoğaltıyorsun.
Sahip olduğumu sandıklarımı zaman zaman elimden alarak bana kaybetmeyi öğrettin, bunu öğrendiğimde özvarlığımdan başka hiçbir şeye gerçekten sahip olamayacağımı anladım. Hep benimle kalacağını sandığım sevdiklerimi ölümle buluşturdun, vaktimin kısalığını ve misafirliğimin geçiciliğini kavradım. Canım acıdıkça canımın, yitirdikçe vermem gerektiği halde vermediklerimin farkına vardım. Duvarlara çarpa çarpa gaflet uykumdan uyandım. Sımsıkı tutunup bırakamadığım, vazgeçip gözden çıkartamadığım, biriktirip sakladığım, eskidiği halde atamadığım ne çok şey varmış meğer, ben bunları zenginlik sanmışım. Oysa insan küçüldükçe büyür, azaldıkça çoğalır, verdikçe alırmış, ben göz göre göre ne yalanlara inanmışım. Ama artık kâinatın sonsuz dengesi içinde uyumla akmayı reddettikçe başaramayacağımı anladım. Böylece bencilliğimi dürüp büküp katladım, önümdeki yüksek eşikleri bu sayede atladım. Bundan önce, yani henüz uykuda iken baktığım aynalarda sadece kendimi görürdüm, şimdi ise artık seni görebilmenin ilahî sükûnundayım. Biliyorum ki varlığımdasın ve ben de senin varlığındayım. Kendi özüme duyduğum saygı sana duyduğum saygıdır, yarattıklarına duyduğum sevgi aslında bizzat sanadır.
Ne yaptıysam kendime yaptım ve biliyorum, bazen yanlış yönlere saptım. Ama şu ana varabilmek için bunu da yapmalıydım. Beni erdirdiğin şimdiki anda ve şuurda, olmama izin verdiğin ben olarak, bilmeme izin verdiğin her şeyle birlikte kendimi onaylıyor ve varlığımı sevgiyle onarıyorum. Kâinatta her şeyin herkese yetecek kadar bol ve bereketli olduğunu bilerek, yokluğa değil çokluğa yönelerek elimdekileri sevgiyle paylaşıyorum. Hakettiğim lütûfları şükran ve saygıyla kabûl ediyor, geldikleri gibi alıp varlığıma katıyorum. Tekâmülümü güçleştiren bütün olumsuz enerjileri ve ruhumu ağırlaştıran engelleri senin ışıklı ırmağına salıyor, hepsini teker teker bırakıyorum. Hafifliyorum, yıkanıyorum. Parçası olduğum bütünün hayrı için dua ediyor, huzur, uyum ve uyanışta ahenkle BİR olmayı diliyorum, aldığın ve verdiğin her şey için sana bütün varlığımla şükrediyorum… Seni seviyorum varlığından varolduğum, seni seviyorum…”
***