Demokrasiyi tepeden inme bir anlayış olarak görmeksizin bu uğurda öğrenmeli, büyümeli ve değişmeliyiz… Neden mi?..
İngiliz donanması Falkland Adaları’nı işgal eden Arjantin askerleriyle savaşmak ve adayı geri almak için Atlantik okyanusuna açılmış, hızla yol almaktadır. (Yıl 1982)
En geç üç gün sonra başlayacak olası bir savaşın tamtam sesleri duyuluyor BBC’de. Barıştan yana halk, demokratik kitle örgütleri ve aydınlar ise savaşı protesto yürüyüşü düzenleyerek, ünlü Oxford Caddesi’nden geçip Parlamento binasına kadar yürümek üzere Hyde-Park’tan yola çıkmışlar.
Ben de ulaşım araçlarındaki izdiham yüzünden otobüsten erken inip hızlı adımlarla yürüyorum toplantı yeri olan “Speakers’ Corner” denen yere doğru.
Kol kola girmiş yirmişer kişilik sıralardan oluşan yüz binlerce katılımcının bana doğru geldiklerini gördüm. Askeri bir sıra disiplini içinde ve “Savaşa hayır, barışa evet!” sloganları ile yürüyen 300 bin kişinin iki yanına da binlerce polis yerleştirilmiş, araya sağdan soldan kimsenin girmesine olanak tanınmamıştı.
Konvoya katılmak isteyen binlerce kişi ise, bir türlü bitmeyen kafilenin sonunu beklemek için kaldırımlarda sabırsızlıkla bekliyorlardı. Ben de durup bekledim ve geçenlerin sloganlarına alkışla karşılık vermeye başladım diğer herkes gibi.
Çok büyük iki pankart taşıyan kortejin son grupları göründüğünde iki yandaki dükkânların camlarını titreten yüksek tempolu iki slogan işitmeye başladık. Herkes bir ağızdan “Yaşasın Arjantin, Kahrolsun İngiltere” anlamına gelen “Long live Argentina, Down with England!” diye bağırıyordu.
Bu, cesur ve dinamik grup önümüzden geçerken baktım hepsi Arjantinli ve Hispanik kökenli çocuklar, gençler, yaşlılar… Belki bazıları Britanya pasaportuna sahipti; ama belli ki İspanya’dan ve Güney Amerika’dan turist olarak gelmiş olanlar çoğunluktaydı.
Beni bu slogandan çok daha fazla hayrete düşüren şeyse; bir kavga çıkacak endişesine kapılmak üzereyken, sağımdaki solumdaki yüzlerce İngiliz’in onları alkışlaması idi! Hayalini bile hiç kuramamış olduğum bu sahne karşısında tüylerim diken diken olmuş, hayretten bilincim kararacak noktaya gelmişti!.. Kocaman kocaman damla damla yaşlar yüzüme-genzime boşalmaya başladı! Böğür böğür ağlıyor, avuç içlerim alkıştan sızlıyordu. Yanımdaki bayan hâlime şaşmış olacak ki, “İyi misin? = Are you all right?” diye sormak zorunda kaldı.
O anda bir şey diyemedim kadına; çünkü gözümün önüne başkent Ankara gelmiş, 1980 darbesini yapan Kenan Evren “Kızlarla erkeklerin el ele dolaşmaları yasağı”nı ilan etmişti. Ona, “Bizde bu demokrasi anlayışının yarısının olması için canımı seve seve verirdim!” diyemedim, nutkum tutulmuştu.
Bu sahneden öyle etkilenmiştim ki konvoya katılmaktan vazgeçip arka sokaklardan birine daldım, oturup düşünecek bir yer aradım. Bir sandviç dükkânında oturacak bir tabure bulduğumda gözümün önüne ilk gelen yer Ankara Kızılay Meydanı oldu.
Baktım Türk savaş gemileri Ege’ye açılmış, Yunanistan’a doğru ilerliyorlar. Türkiye’deki savaş karşıtı tüm Yunanlılar da Kızılay Meydanı’nda toplanmış, ellerinde “Kahrolsun Türkiye, Yaşasın Yunanistan” yazılı devasa pankartlar taşıyor ve bu sloganı bağıra bağıra Meclis’e doğru yürüyorlar! (???)
Arife tarif gerekmez; Ankara’daki halkın olası tepkisinin şiddetini bugünkü Türk demokrasisinin içinde bulunduğu acınası duruma bakarak siz düşleyin artık!
…
Günün Sözü: Körler ülkesinde tek gözlü adam kral olur.
Mehmet Sağlam
26 Şubat 2010