Kaybettiğimiz kelimelere, anlam aramaktı noktayı hakketmiş bir sonu yaşayarak…
“Son sözlerimizi boğarken anlamlarına nefes aldıracak bir bekleyiş belki de”…
Ne kalmaktı anlamlı olan ne de kaldığında susmak kadar yasaktı gidebilmek…
Zamana bırakmaktı… Zamana hep duracakmış hissi vermek niye “can çekişen bedenlerimizse”
Son kelimelerimiz ne yanlıştı ne de doğru…
Sadece bittirmekti “kendince” “bence” en doğrusu…
Bu kadar zordu çıkan sözleri geri almak bu yüzden “pes etmek vardı”
Vazgeçmek kolaydı geriye bırakılacak bir kaç anıyla veda etmekti geleceğe…
Boş vermekti sözlere…
İki kelimenin bile soğukluğu bundandı belki de…
Yıllardır söylenen kelimeler, şimdi dilinin ucunda işte nefes aldırmıyor kalbine yavaş yavaş yabancılaştırıyor…
Bir kıymık parçası gibi hayatımız acıtıyoruz kendi kendimizi…
Kimi suçlamalıyız? Haklamak için nedenlerimizi.
Zamanı unutuyor gibiyiz sessizliğimiz bir var bir yok sanki…
Kaç yarınımız var? Unuttuğumuz diyebileceğimiz dün kadar…