“Hırs ve tama ehlinin gözü doymaz. Halbuki sedef kanaat gösterip kapanmayınca içinde inci olmaz.” Mevlana
Hz. Mevlana’nın yazmış olduğu bu beyit Mesnevi’nin ilk 18 beyitinden sonra gelen ve kişinin manevi yolculuğu sırasında geçirmiş olduğu o uzun ve çetin yolları nereden gelip nereye gitmekte olduğunu, insanın sır perdelerini aralayarak NEY sazına misal gösterip bizlere ve gelecek nesillere inanılmaz örnekler vermesi bakımından çok önem arz eder.
Mesnevi’de 19, 20, 21, 22. beyitler o kadar önemlidir ki, kişinin yaradılıştaki eksiklikleri özellikle hırs ve tamah olgusunu, en iyi bir biçimde yansıtır. Bu beyitlerin ilk 18 beyitten sonra yazılması ayrıca bir hikmet, bir mucizedir. Kişinin gelişmesi hırslarından ve çoğa tamah etmesinden, insanlık adına tüm kayıpların bu iki olgu olduğunu, insanları nasıl bir felakete sürüklediğini yazının başında bulunan o beyit ile harika bir misal ile anlatır. Konunun girizgahını yaptıktan sonra baş yazıyı biraz açmak istiyorum.
Nisan yağmurlarının yoğun olduğu bir zamanda düşen yağmur damlaları bir rivayete göre yılanın ağzından girer ve zehir olur; denizde bulunan istiridyenin kabuğundan süzülür istiridyenin kabuğunu kapatması ile içinde hapsolur. İşte bir damlacık yağmur damlası burada sıkışarak sabır ve azimle çok nadide bir mücevher olan inci tanesine dönüşür. Yağan yağmur damlası iki ayrı canlıda nasıl da farklılık arz ediyor. Yağan yağmur damlasının iki farklı durumda karşımıza zehir ve nadide bir inci olarak çıkıyor olması, Hz. Mevlana’nın Mesnevi’sinde zikredilen bu konuyu insanda var olan iki ayrı yaradılış biçimini anlatması bakımından son derece önemlidir.
Oğul, mala ve servete meylin veya kaygın ne kadar devam edecek, denizi bir kaba doldursan ancak kabın alacağı kadar rızkındır. Yani bir günlük yiyeceğin miktarıdır. Eğer ki sedef kanaat edip sabır ile ağzını kapatmasaydı, incinin oluşumundan söz edilebilir miydi? Senin bu arzu ve isteklerin inşallah bir AŞK pençesinin altında kalır da belki rahmeti rahman olan Allah’ın inayeti ile son bulur. İşte bu beyitler aslında yaşanan ve yaşanacak olan asırlar öncesinden süzülmüş o engin görüş olarak Efendimizin o muhteşem hayatı seniyelerinde olan Kuran ekseni içinde Hz. Mevlana’nın Mesnevi’sine akseder. O halde buradan çıkaracağımız ders, aç ruhumuzu örtmek, gıda, istek, şehvet gibi bizleri daima kötülüğe iten sebepleri en aza indirebilmek, şu dünyada ihtiyaçlarımıza gem vurarak, sabır imtihanından kazançlı çıkarak, burada ağzımızı, yani kabuğumuzu kapatarak, inşallah ahiret hayatında bunun mükafatını katbekat görmek, bu sabrımız ve irademiz sayesinde içimizden bir inci tanesini çıkarmaya çalışmak. Tabi insanların çok zor imtihanı olduğu için Hz. Mevlana bu misalle bize yaklaşıyor.
Mevlana hazretleri ilk 18 beyitten sonra bütün insanlığa bu benzetmeyi yapması aslında Allah’ın içimize programladığı arzu, istek, kanaatsizlik, açgözlülük gibi olguların çok büyük bir imtihan olması sebebiyle, tüm bunlardan sıyrılmanın, Allah’ın ve Peygamberimizin aşkı ile aşılabileceğini, hayranlığımızın aşka dönüşmesini sağlamak adına bir inci tanesinin nasıl meydana gelmesi gerektiğini anlatıyor. Rabbim bizleri bu bilinç ile kuşatsın.