Bazı insanların kedileri vardır; bütün kedilerin insanları.
Biz kediler, sokakta dolaşırken, hangi insanları etki altına alabileceğimizi biliriz. Hangilerine bulaşmayacağımızı kokularından ayırt ederiz. Kedilerin ustalık alanları farklıdır: Kimi aşar geçer en yüksek engelleri, kimi en somurtuk insana sevdirir kendini. Kimi aklına koyduğu kuşu dalda bırakmaz, kimi düşer de onuncu kattan burnu bile kanamaz. Pek çoğu da öyle özel bir işe yaramaz. Kedidir… İşini bilir, sevimlidir.
Fakat insanlar öyle mi? Bir insan öyle çok konuda ustadır ki… Değildir de kendisini öyle sanır. Olan biteni en iyi o anlar. En güzel filmi, diziyi, yemeği o bilir. Her şeyin doğrusu onun dediğidir. En büyük takımı o tutar. Yaptıkları hep en iyisidir. Eleştirenler delinin delisidir. Kapar gözünü, tıkar kulağını, kafasındaki neyse, doğru odur. Sorgulanamaz, değiştirilemez, ekskavatörle girişsen yerinden edilemez.
Benim de çok insanım var, fakat bir tanesi daha başka. Çıktım mı gözlem kuleme, biterim penceresinin yanı başında. Ruhu duymaz, ben onu her canım istediğinde izleyip, dinlesem de. Adını Şaşar koydum. Kafası biraz çalışsa da önde gidenidir saftiriğin. Şaşar’ın sahte ustalardan başına gelenleri bir de benden dinleyin…
Ne olur bir bilen varsa söylesin. Usta kime denir, kime denmez? Okul bitirmiş, belge almış olan mıdır esas kıvamında… Yoksa yıllarca koşuşturmuş olan mı usta bildiğinin yanında? Kim pişmiştir, kim hamdır, sanatında, zanaatında. Ben ustayım dediğinde usta mısındır gerçekten? Kim verir bu payeyi, kim alır? İki yemeğe yalan yanlış yorum yazınca gurme, eline vurmadan çekiç sallayınca marangoz ustası mı olunur?
Marangoz dedik, Şaşar’ın maceralarına buradan dalalım bari… Akla sığmazlık dozajını giderek artıracağım, şaşırmayın yani. Bunların hepsi gerçek, sanılmaya şişirme. Şaşar nerede, ben orada takipte.
Şaşar bir gün marangoz ustasına gitti. Kendi çizdiği, iki basit parça mobilya sipariş etti. Hata olmasın diye her detayı özenle işaretledi. Bir de geldi ki büyük dolap, kapak yamuk; yan yana çift göz, olmuş uzunlamasına yekpare. Kalkmış gitmiş verniği bilinmeyen yerlere. Bitmedi daha beteri var: İnce uzun dolap. Marangoz usta ağırlık hesabından sınıfta kalıyor, ama dolap durduğu yerde kalmıyor, öne doğru eğilip, tepe üstü yuvarlanıyor. “Bu ne” dersen; usta, sorun yokmuş gibi bakıyor. Bu dolap iki kere gitti geldi, devrilmekten vazgeçmedi. Sonunda aklı evvel usta, dolabı yanındakine çivilemekte buldu çareyi. Geometriden, hesaptan anlamaz, azıcık kafayı çalıştırmaz ama usta mı usta! Şaşar da bunlara hep şaşar.
Yine bir gün Şaşar’ın çamaşır makinesi bozuldu. Yıkama bitiyor, ıslak çıkıyor çamaşırlar. “Ülkenin en usta markası” diyen Şaşar rahat; bilmiyor ki servis sandığının aksine, pek bayat. Şaşar’ın makinesi 7 kere gitti geldi, her defasında makineniz oldu dendi. Hepsi hikâye… Makine aynı tas, aynı hamam. Her defasında ikişer hafta beklediğine mi, çamaşır yıkayamadığına mı, düzeldi sanıp yıkadığında da her şeyin sırılsıklam çıktığına mı yansın? Zavallı Şaşar, makineye avuç avuç para döktü, çamaşırları sırtına vurup, tanıdıklara götürdü. Utandı olmadı, kızardı aldırılmadı, şikâyet etti, yaramadı. Az gelişmiş, çok gecikmiş makine ustası yine usta; şirket, yine Türkiye’nin satış sonrası hizmet ustası. Ne yapsın Şaşar, yine şaştı kaldı.
Şaşar, bir gün balkonunu beyaza boyattı. İş bitti boyacı ustasına bir de bahşiş uzattı. Arkadaşlarıyla balkonun tadını çıkarmaya çıktı, bir de baktı ki herkesin kıyafeti bembeyaz! Yeni kural: Balkonda gezecek fakat duvarlara temas etmeyeceksin. Boya dediğin duvarda durur mu, kıyafetine çıkar elbet! Boyacı boya diye kireç vurmuş duvara. Fakat tuzu kuru, diyor ki “Başkalarına da yaptım, bir tek böyle oluyor, senin duvarda!”. Boyacı, ustalığını var gücüyle savunuyor, bizim Şaşar alık alık bakıyor.
Şaşarın hikâyesi çok, fakat sizi sıkmayım, son bir tane daha anlatıp, yola koyulayım. Çatılarda yakalanacak kuşlar bekler…
Şaşar’ın bir gün dişi ağrıyor. Cadde üzerindeki şık tabelalı Diş Uzmanının kapısını çalıyor. Kalp atışlarını hızlandıran asistan kapıyı açıyor; diş ustası, bin bir iltifat Şaşar’ı karşılıyor. Dişlere şöyle bir bakıyor, “olmadı çürük var” diyor. Bir dişi çekiyor. “Yan taraf da kötü” diyor, onu da alıyor. “Durum çok kötü, bu tüm dişlere yayılacak” cümlesinin ardından, tüm dişleri teker teker çekiyor. Şaşar’da tek diş bırakmıyor. Şimdi takma dişler bile ağzında tutunacak yer bulamayıp, olduğu yerde takla atıyor. Ertesi gün bir açıyor gazeteyi, dünkü dişçi kendisine sırıtıyor. Hemen tepesinde “Sahte dişçi yakalandı” yazıyor. Bu ülkede isteyen diş ustası bile oluyor.
Bu hikâyelerin hepsi gerçek. Fakat bu diyarda kendisini usta sanan, uzman ilan eden, gurme diye adlandırılan pek çok kişi sahte. Kimisi ego şişkinliğine kaptırıyor, kimi yalan yanlış eğitimden gelen diplomayla hevesleniyor, kimi de sırf insanları yolmak için kılık değiştiriyor. Ağzı olan konuşuyor, eli olan ustayım, diyor. Kendine inananlar oldukça, coşuyor da coşuyor.
Ben Sarman dedektif önce kendi ustalıklarımı sorgularım. Dedektif diyorum ama gerçekten bu işte usta mıyım? Bir blog yazıyorum ama, yeterince okuyor muyum, yazar sınıfına giriyor muyum? İleri geri konuşuyorum ama bu insanoğlunu gerçekten anlıyor muyum?
Sonra da karşımdakinin ustalığını sorgularım. Gerçekten biliyor mu, yoksa uyduruyor mu? Yapabiliyor mu, yoksa yıkıp döküyor mu? Ne olursa olsun biz Şaşar kadar şaşmayız, değil mi? Ne de olsa bu işin ustasıyız… Yoksa değil mi?
Haydi, bizleri mest etmek üzere, lütfen siz de uzanın biraz klavyeye…
Sarman Dedektif
Sarman Dedektif’in tüm yazılarına ulaşmak için Sarman Dedektifin Gözüne Batanlar isimli web güncesini ziyaret edebilirsiniz.