Şarıl şarıl akan, dertli pınarı
Kana kana içip, göresim geldi
Yanındaki koca, yaşlı çınarı
Kollarımı açıp sarasım geldi.
Mavi göklerine başımı dikip
O kekik kokulu kırlarda sekip
Davulla zurnayla, halaylar çekip
Köyümün sefasın süresim geldi.
Engin Yazı Denizi
Şarıl şarıl akan, dertli pınarı
Kana kana içip, göresim geldi
Yanındaki koca, yaşlı çınarı
Kollarımı açıp sarasım geldi.
Mavi göklerine başımı dikip
O kekik kokulu kırlarda sekip
Davulla zurnayla, halaylar çekip
Köyümün sefasın süresim geldi.
Akşam karanlığı henüz çökmüştü. Her zaman olduğu gibi yine gözlerine emanet etti kendini.
Karşısında duran adama baktı. Ne ara bu kadar yaşlanmıştı? Anımsayamadı, birlikte bolca kahkahalar atmışlardı evvel zaman içindeyken…
Şans mıdır bilinmez deniz çok sakindi o gece. İçinde oturdukları küçük kayık sanki ilahi bir güç tarafından nazikçe sallanıyor gibiydi. Adam bir süredir kürek çekmeyi bırakmıştı, öylece oturuyordu. Yorulmuş olmalı diye düşündü kadın, dillendirmeden sessizce yankılandı düşüncesi içinde. Okumaya devam et “Kimi Zaman Silerler Görüntümüzü”
“Görüyorum hepiniz gardıroba koşmaya hazırlanıyorsunuz. Birazdan tiyatro bomboş kalacak. Ama tiyatro işte o zaman yaşamaya başlar. Çünkü Satenik’in bir şarkısı şu perdelere takılı kalmıştır. Benim bir tiradım şu pervaza sinmiştir. Hıranuş’la Virginia’nın bir diyaloğu eski kostümlerden birinin yırtığına sığınmıştır. İşte bu hatıralar o sessizlikte saklandıkları yerden çıkar, bir fısıltı halinde sahneye dökülürler. Artık kendimiz yokuz. Seyircilerimiz de kalmadı. Ama repliklerimiz fısıldaşır dururlar sabaha kadar. Gün ağarır, temizleyiciler gelir, replikler yerlerine kaçışır… Perde!”
Yukarıdaki ünlü tirat Tomas Fasulyacıyan’a ait.