Yollar, son kez yaşama, ölümle meydan okur
Vakit için zorluk çeker bedenler, ruhun kafesine
Ne fayda ki, Ölüm bir sarp çukur gibi, çeker ömrü
Kalbinden tutsan, yıkılış gibi, siyah güllere solar
Sözlerinden çağırsan, vurgun gibi, ak güllere yakar
Kırgındır dikenler, kim bilir toprağına, esir kalır hücrede
Okumaya devam et “Yok Oluş”
Derinden Bir İz
Keder; gözü yaşlı, gamzesiz ihtarın yorgun, yaşlı gözlerinde.
Dokunsan da ağlıyor, dokunmasan da ağlıyor.
Tuzlu sular göz kapaklarında birikmiş, yüzünde tebessümün derin izleri yok.
Kırışmış bir yüzden göz kapaklarının altından geçen sonsuz bir nehir gibi; derin ve bulanık.
Bu Kırmızı, Ne Kırmızısı?
Şimdi önümde uzun ince bir yol var
Baştan aşağıya kırmızı.
Yol kırmızı, gök kırmızı, güller kırmızı…
Bu kırmızı, ne kırmızısı?
Aşk mı, kahır mı?
Kimler, kimler geçti bu yoldan?
Kim sona ulaştı, kim yarı yolda kaldı?
Kimin yanında kimler vardı?
Yoksa hepsi yalnız mıydı?