Çoğu orta halli aile gibi Rıdvan Bey de yılbaşını her sene çoluk çocuk ailece kutlardı. Bu yılbaşı da diğerlerinden pek farklı olmamıştı. Farklı olan tek şey bazan onların bir komşuya gitmeleri, bazan da yakınlarının ailecek onlara gelmeleri olurdu. Bu yılbaşı akşamı da bunlardan biriydi işte. Akşama doğru bacanağı Kazım ve karısı ellerinde hazırladıkları yemeklerle çoluk çocuk eve doluşmuşlardı. İki çocukla dört onlar, üç çocukla beş de bizimkiler biraz sıkışık da olsa yuvarlak yemek masası etrafındaki yerlerini almışlardı. Önce çorba sonra hindi, sonra soğuklar, tatlılar.. derken yemek faslı bitmişti. Okumaya devam et “Garip Bir Soygun Hikayesi”
Delirmenin “Hoşgeldiniz” Aşaması
Bir süredir sadece noktayım. Tekerlek gibi etrafında turladığım düşüncelerim yüksek miktarda güneşe maruz kaldı. Malum güneyde yaşamak terletir.
Gökyüzüne her baktığımda turuncu turuncu yuvarlaklar görüyorum. Uzanıp tek tek patlatıyorum hepsini. Amanın nasıl bir patlatma hemde. Ben dokundukça çoğalıyorlar ama sanki, bitmek bilmiyorlar bir türlü. Şuursuzca bunu kendime iş ediniyorum. Hepsini patlatmalıyım! Okumaya devam et “Delirmenin “Hoşgeldiniz” Aşaması”
Bekliyoruz
Gece saat 02:10, tansiyonum 15/8, nabzım 80 ya da 90, kalbim eski metal köstekli saat gibi durdu duracak, ruhum dar bir sokak gibi. Dokunsalar da ağlasam kirli, tek yataklı penceresiz, lambasız odamda. Dokunan yok ki gözümdeki teri atsam, tansiyonum düşse…
Kalbim, nabzım normal olsa; ağlasam ağlasam bitmez. 56 buçuk gün oldu ölüp ölüp dirilmek. Birine sarılmak, birine ağlamak, 56 buçuk gün oldu, güneşi, ayı görmeden uyumak. Karanlıkta ölüp uyanmak, zor geldi düşüncesi temiz adama. Zor geldi ruhu aydınlık adama… Kalbi, nabzı normal olan adama zor geldi. Güneşi, ayı tatmadan her gün boğularak ölen adama uyanmak da zor geldi.