O sabah yine Zübeyde Hanım’ın getirdiği çayımı yudumlarken günlük gazetelere şöyle bir göz atıyordum. Yan tarafta ise yazı işlerinden Canan ile saymanlık memuru Suna hararetli hararetli bir şeyler konuşuyorlardı. Önceleri hiç ilgilenmedim. Ama o kadar ateşli bir şekilde ve yüksek sesle konuşuyorlardı ki ilgilenmemek imkansızdı. Suna çok dertliydi. Bunca yıldır saçını süpürge ettiği hayırsız kocası, bugüne kadar yaptıkları yetmiyormuş gibi, şimdi de kumasını eve getirmek istiyormuş. Yana yakıla “Haydi içkisine, kumarına alıştım, hep öbür kadın yokmuş gibi davranıyorum” diyordu. Sonra da ağlamaklı “Ama bir de kumayı eve almak… Hayır işte buna razı olamam.” Ama bunca yıldan sonra, üç çocukla kendisini bile zor geçindiren babasının yanına dönmesi de imkansızdı. Bu çaresizlik de haliyle ruh sağlığını bozuyordu ve bizim zavallı Suna büyük bir bunalım içindeydi.
Afrodisias
16 Temmuz 2017
Sabah yedide yola koyuluyor, hızla Yatağan yoluna sapıp köy kahvaltısı yeri aramaya başlıyoruz. Çok geçmeden aradığımızı buluyor şirin bir köy evi biçiminde düzenlenmiş kahvaltı mekanında Afroodisias’ın bizi beklediğini bilmemize rağmen bir saatimizi burada harcıyoruz.
Kahvaltıdan sonra Yatağan’dan sola, sonra sağa dönüyor; Kavaklıdere yoluna sapıyoruz. Kavaklıdere’den sonra Haydere yoluna saptığımızda bizi muhteşem manzara eşliğinde dağ yolu karşılıyor. Zor bir yolculuk; ama değer bu manzara için. Afrodisias’ı gördükten sonra bile bu yolun güzelliğinin sohbetini yapmaktan kendimizi alamıyoruz.
Adı Çaresizliğim
Yazamıyorum nicedir
O yorgun düşen kalem benim
Kum tanesi gibi dağılmış cümleleri
Toplayamayan benim.
Kafiyeler denizinden,
Çıkmamış nasibim
Şiirsiz kalan benim.
Ellerimden uçup gitti,
Tutmaya gücüm yetmedi.
Mutluluktan bihaber
Gülmeyi unutan benim.
Okumaya devam et “Adı Çaresizliğim”