“Yazmak” ne derin dehlizli, ne karmaşık, ne uçsuz bucaksız bir kelime. Yazıyorum ya hani; sanki sonu görünmeyen bir kuyunun içine kusuyorum içimde yüzyıllardır biriktirdiğim nefreti, sırrı, acıyı… Benim hayatla bir alıp veremediğim yok da yine de merak ediyorum işte, bu çaldığım her kapıdan kovuluş niye. Yoruldum; bir mısır pramidini tek başına inşa etmişçesine hırpalanmış hissediyorum kendimi. Çırpınıyorum çünkü. Olmayanı oldurmaya çalışmaktan daha yıpratanı var mı? Nereye çevirsek yüzümüzü ya ağlayan bir çift göz ya da mutluluğu gözlerini bürümüş insan yığınları. Bir yerlerde sıkışıp kaldık da çözemedim bu iki ara bir derenin nereden güneş aldığını.
Velev ki sarışın
Yazar hakkında; uzun boylu, sarışın, bir o kadar da zeki bir kadın. Dönemin en iyi kadın mizahçısı da denilebilir. Geleceğin de… Türü, pek nadir bulunan hemcinslerimden olup pek bir kıymetlilerimden… Sizlere yaptıklarından, yapacaklarından, kitaplarından, kendisinden bahsetmek isterim.
Gülse Birsel, Boğaziçi Üniversitesi, İktisat bölümünü bitirmiş, bitirdiği gibi de bölümün kendisine göre olmadığının farkına vararak gazeteciliğe merak salmış! Kendisinin de bahsettiği gibi yazarlık ve oyunculuğu keyifle yapmakta, bir de üzerine para almaktadır. Ruh işini bulmuştur. Ruh eşini bulmak gibi birşey olsa gerek.
Perdeyi Aralamak
Hayatın perdesini
aralamak gerekiyor.
Hayalini kurduğun,
Okyanusun yanıbaşındaki
Penceresinden
güneşin içine sızdığı
eve sahip olmak için.
Onu usulce kendine çağırmak
Çile doldurmak,
Hak derdinin taşıyıcısı,
İlahi aşkın yorulmaz yolcusu olmak gerek