Bir yönetmenden “perde” diye bağırmasını beklemeden hemen hemen herkes rollerini oynamaya başlıyorlar. İçlerine dönüp baktıklarında yansıttıkları kendileriyle, konuştukları içsesleri ne kadar benzerler? Belki de bu farkı görmemek için kendilerini dinlemeyi de bırakmışlardır. İyi bir özellikmiş gibi umursamaz olmak, önemsememek övünülecek bir değer haline geldi.
Ayrılık Vakti
Eylül ayı, bana on iki ay içerisinde en hüzünlü, en değişken ay gibi gelir. Doğanın yeşilden sarıya çalmaya başlaması, ağaçların yapraklarını dökmesi… Sanki havada hüzünlü bir şarkının notaları tınlamaktadır. İnişli çıkışlı bir melodi gibi… Belki bu melodi, biraz da yeni bir dönemin habercisidir. Bir dönemden, başka bir döneme geçişin… Önce eskiye veda edip; sonra önündeki tomurcuklanma dönemine hazırlanabilmek için. Yeşilden sonra sarıyı, tüm tonları ile yaşayıp; yeşilin değerini bilebilmek için. Tabi, her geçiş döneminin zorlukları olduğu gibi, bu dönemde kolay olmayacaktır. Değişim, ızdırabı da beraberinde getirecektir.
Bıçak Sırtı
Her akşam evimize giderken geçtiğim ağaçlık yolda, geçimini çöp toplayarak sağlıyan bisikletli birine yaklaşıyorum. Zaman kötü diye düşünüyor ve hızlıca yanından geçerken bu insanı süzüyorum. Ama o geçen 3-5 saniye bana hayatta unutamayacağım anlardan birini daha yaşatıyor.
Üzerinde eskimiş olmasına rağmen temiz olduğu anlaşılan bir takım elbise, kafasında kısa bir fesi olan yaşlı bir amca. Bizler gecenin soğuğundan yakınıp evimize doğru giderken, o amca utandığı için gecenin sessizliğe bürünmesini bekliyerek, evine ekmek ve birkaç parça erzak götürmek için çöpleri topluyor, sonra da torbaların içine koyduğu çöpleri bisikletinin kenarlarına yerleştiriyordu. Kafası eğitikti, ben yanından geçerken. Yutkundum içimden sesli söylemek geldi dışarı çıkamadı, fısıldamakla kaldım.