An-kara

An-karaAnkara’ya ilk kez beş yaşındayken gitmiştim sanırım. Aklımda, gece boyunca gördüğüm, saymaya çalıştığım sokak lambaları kaldı. O gün bugündür sevmem zaten gece yolculuklarını.

Şehirlerarası yolculuk, çişli, soğuk ve poşette verilen buz gibi sudur; Ankara ise üzerine gri branda çekilmiş gökyüzü olmayan şehir.

Gel gör ki, neyden kaçar ve korkarsan mutlaka onunla yüzleşmek zorunda kalırsın. Benim yüzleşmem de 19 yaşıma tekabül etti.

Okumaya devam et “An-kara”

Sokaktan Geçen Sanat

Sokaktan Geçen SanatSokakları sanat kokan şehir. Ve o şehirde bir ev. Evin içinde bir ben, sanatı koklayan..

Miskin miskin otururken, karamsarlıklar peşini bırakmazken, uzunca hayallere dalarken bir ses duyuluverir derinden. Sonra gitgide yakınlaşır. Sokağınızın içine girmiştir o koku artık. Bir de bakmışsınız, elinde akordeon, on dört-on beş yaşlarında bir genç, güzel bir ezgi çalmakta. Çok eskilerden bir ezgi. Vals tadında. Onun derdi para kazanmaca. Benim derdim ise o sanatı koklamak. Çam ağacının uzandığı, huzur veren balkonumuzda o muhteşem sanat eserini dinlemenin benzersiz keyfi… Diğer bütün dertler kayboluverir aniden. Okumaya devam et “Sokaktan Geçen Sanat”

Sonsuza Kadar

Hani insanın en yoğun anında bile birden bire aklına gelipte gülümsediği tebessüm gibisin
Yazın en güneşli anında yağmurdan sonraki gökkuşağı
Tenime değen damlalar gibi içimi ürperten
Alelade, sıcacık bir hissin…

Hayatımın anlamsızlığını düşünüyorum sen yokken
Ve sen varken ne kadar ben olduğumu
Seni ararken boşa geçirdiğim ama seni bulunca herşeyim olan zamanları…

Okumaya devam et “Sonsuza Kadar”