Soylu Prensim

Soylu PrensimBinlerce ruh öldürdüm tek bedende. Ama senin kadar başarılı olamadım karanlık prensim. Sentinus’un umut kokan elleriyle okşadığı, küçük narin çocuk ruhumu öldürdün sen. Sonra ne mi oldu? Tek tek karşıma dikildi güçlerini tanımadığım insanların Tanrıları. O vakittir ki dizelerim doğdu, küllerinden doğan Phoenix benzeri. Yine de Tanrıları indiremedim gökyüzünden senin gibi.

Mum ve kil kokan sayfalarımı karalıyorum durmadan. Sonsuza dek zarar görmeden ayakta kalacak gibi görünen maun yazı masamın başından ayrılmıyorum. Bulunduğun devrin gözde kadınlarından mı sandın beni? Ne cehalet. Soylu prensim…

Okumaya devam et “Soylu Prensim”

Mutlu’y’muş

Mutlu'y'muşUyandık… “mış” gibi yapmıyoruz artık. Bilmiyoruz, bakmıyoruz sormuyoruz kendimizle konuşmuyoruz. “Küs” gibiyiz. ‘Sakın konuşma!’ derken bile duymak istediklerimiz var, ama acıtır diye kulaklarımızı kapattığımız… Söylemek istemediklerimiz var söylemek zorunda olduklarımız gibi… Amalarla başlayan cümlelerimiz var ama!

Bir şeyler eksik. Yarım kalmış bir şeyler… Uyandığımızda sözlerimize, kendimize, zamanımıza “harcanmışlık” yaşattığımız şeyler. Ne garip değil mi? Başlarken “biz”dik bitirirken yabancılaştık hiç tanışmadık sanki…

Okumaya devam et “Mutlu’y’muş”

Küllerinden Yeniden Doğmak

Küllerinden Yeniden DoğmakSimurg Anka… Otuz kuş…

Rivayet olunur ki kuşların hükümdarı olan Simurg Anka, Bilgi Ağacı’nın dallarında yaşar ve her şeyi bilirmiş… Kuşlar, Simurg’a inanır ve ihtiyaç duyduklarında onun kendilerini kurtaracağını düşünürlermiş… Kuşlar dünyasında işler ters gittikçe onlar da Simurg’u bekler dururlarmış… Ne var ki zaman geçip Simurg ortada görünmedikçe kuşlar, kuşkulanır olmuşlar ve sonunda umudu kesmişler…

Derken bir gün uzak bir ülkede bir kuş sürüsü, Simurg’un kanadından düşmüş bir tüy bulmuş… Okumaya devam et “Küllerinden Yeniden Doğmak”