180 dakikalık uzun metrajlı bir film çekmeye karar verdiğinizi düşünün. Bu filmin senaryo yazarı, rejisörü ve sanat yönetmeni siz olacaksınız. Zaman ve mekân seçimleri size ait olacak. Filmdeki tüm karakterleri kendiniz yaratacak, kostümlerini kendiniz dikecek, makyör/makyöz kendiniz olacak ve üstelik tüm rolleri de kendiniz oynayacaksınız. Müzik, ışıklandırma, koreografi, suflaj, dublaj, senkronaj vs. hepsi sizin üstünüze yıkılmış olacak. Bunlar yetmezmiş gibi, yapım şirketinin tüm masraflarını da kendi cebinizden karşılayacaksınız. Bütün bunlara karşın, yapacağınız filmin herhangi bir sinemada oynayıp oynamayacağını bilemeden -ve büyük bir risk aldığınızı bile bile- bütün bu zorluklara katlanmayı göze alacaksınız.
Fevzi Barış
Dedem hep, sonu 5 ve 0 ile biten seneler bize iyi gelmiyor derdi.
Öyle de oldu… 17 Ekim 2010 …
Sözünü doğrulamak zorunda mıydın be dedecim?
Sana daha çok ihtiyacımız vardı.
Yokluğuna alışamadık, alışamayacağız da.
Hiç bir işe elimiz gitmiyor sen olmayınca. Tadı tuzu yok sanki hayatın. Fotoğraflarına bakmak öyle yakıyor ki canımı. Bir de Müzeyyen Senar açıp rakı içiyorum fotoğraflarınla.
Yüreğimi sıkıştırıyor yokluğun.
Gitme diye bağırıyorum hala!..
Okumaya devam et “Fevzi Barış”
Bir Aşk Daha Hiç Yoktan Yere Bitmiş
Uzun zaman sonra karşımdasın. Birkaç adım ve insan kalabalığı var aramızda. Bakıyorum sana, yüzünün her santimini inceliyorum. Özlemişim inkâr edemem. Ama yabancı bir şeyler var. Uzun uzun bakıyorum sana, gözümü bile kırpmıyorum. Sahte gülüşmeler, sohbetler… Göz göze geliyoruz bir an. Herkes yok oluyor. Birkaç saniye birkaç saat gibi… Ama yabancı bir şeyler var.