Vietnam da
Çırılçıplak ağlayarak kaçan kız
Anladınız
Ve Napalm’la yandınız
Sen Vietnamlı çocuk
ÖLDÜN
Bir top kızıl ateş gördün önce
Kör oldu gözlerin
Kemiklerin bile eridi
Sen Hiroşimalı çocuk
ÖLDÜN
Vietnam da
Çırılçıplak ağlayarak kaçan kız
Anladınız
Ve Napalm’la yandınız
Sen Vietnamlı çocuk
ÖLDÜN
Bir top kızıl ateş gördün önce
Kör oldu gözlerin
Kemiklerin bile eridi
Sen Hiroşimalı çocuk
ÖLDÜN
Hanımının getirdiği kayısıların çekirdeklerini çıkardı. Önce küçük oğluna uzattı, sonra ortancaya ve daha sonra da en büyüğüne. Çocuklardan en küçük olanı hariç diğerleri televizyona kilitlenmişlerdi. Yine aynı şekilde babaları da onlara kayısıları uzatırken gözü televizyondaydı. Küçük oğlu, garip ama telaşlı bir şekilde babasına bakıyordu. Söylemek istediği bir şey varmış gibi atılan bu bakış belki de içinde binlerce kelimeyi barındırıyordu. Biraz önce kayısıları getiren hanımı, mutfağa gidip yirmi dakika önce demlediği çayı getirdi. Küçük oğlan aynı tedirgin bakışları bütün ev hanesinde gezdiriyordu. Bir babasına, bir annesine, bir de ağabeylerine aynı rutinde bakıyordu. Hanımı çaydanlığı masaya bıraktı ve birer birer bardaklara doldurdu. Çayı eşine uzatırken hafif tedirgin bir mimikle,
Bir yere bıraksam yüreğimi
Adını sanını bilmediğim karanlık yollarda kaybetsem tüm benliğimi.
Anlattıklarım ve duyduklarım kendiliğinden yazılsa ifademe
Yaşamım sana yakın olsa ve sen bana yakın.
Takılsam bir gölgenin ardına;
Güneş batana kadar sokaklarda.