Bu da Geçer!

Bu da Geçer!Önümde bana bakan bomboş bir sayfa, yanımda yazım için aldığım notlar, ağzımda kanıksadığım kahve tadı ve düşünceler.. Öylesine karmaşık, birbirine girmiş ve bir sıraya koymamı bekleyen çarpık cümleler. Hangisinden başlasam acaba? Yaşadığım sorunları mı anlatsam, üzerimde bıraktıkları yıkımlarını mı, yoksa her şeye rağmen gülmeyi nasıl becerdiğimi mi? Kafanda bu kadar soru varken önce onlara cevap bul ve sonra paylaş bizimle düşüncelerini duyar gibiyim aslında. Haklısınız! Ama tek başınalık yaşayan birinin sorulara cevap bulması hiç de kolay olmuyor. Sizin de vardır aklınıza taktığınız bir şeyler. Gelin birlikte bir yolculuğa çıkalım.

Okumaya devam et “Bu da Geçer!”

Ayten Abla

Ayten AblaDefter kabı, Tabela, Şişe Domates: Ayten Abla

Aslında bütün hikaye o kurnaz kırtasiyecinin sattığı defter kabıyla başladı. Ayten ablanın oğlu her zamanki aymazlığıyla defter kaplama işini son güne bırakmış ve hocadan papara yememek için sabah okula giderken soluk soluğa mahallenin köşesindeki kırtasiyeye girmişti. Aslında burada kurnazlık kırtasiyecide değil; Ayten ablanın oğlundaydı. Hocadan dayak yemesin diye defter kabı almak falan bahaneydi. Haspam, 10 yaşındaki velet Mehmet, Şimşek McQueen kabıyla Suna’yı tavlayacaktı. Mehmet’in telaşını ve aşkını hızlı hızlı nefes alıp, yersiz sırıtmasında gören çakal kırtasiyeci defter kabını sağlam fiyata çocuğa kaktırıvermişti. Bilse, yapmazdı. Ayten ablanın defter kabını adamın başında paraladığı yetmezmiş gibi, parayı da çatır çatır geri almıştı. Adam doğduğuna pişman…

Okumaya devam et “Ayten Abla”

Yitik Akşam Notları ‘2

Yitik Akşam Notları '2[Editörün Notu: Yazının ilk bölümü olan Yitik Akşam Notları ‘1 isimli paylaşımı okumak için buraya tıklayabilirsiniz.]

İzmir de bulutlu bir cuma sabahı. Yosun kokusunun vuku bulduğu bir zamanda, sahilde, yayaya yasak olan bisiklet yolunda, kulağımda Mozart’ın Requem’i, estetik bir haz alırcasına ruhumu okşayan el kol hareketleriyle yürüyorum. İnsanların deli mi ne sorusuyla harmanlanmış bakışlarına aldırmaksızın, müziğin ruhumu okşamasına izin veriyorum. Yanımdan geçen bir kadın köpeğinin hakimiyetini bana bakarken yitirmesine rağmen son anda tasmaya hakim olmayı başardı. Detaylı bakamadığım yüzü bir yerden tanıdık gelmişti. Müziğin doruğa ulaştığı koro bölümünde kollarımın hakimiyetini iyice kaybetmiştim. Henüz yeni aydınlığa kavuşmuş yeryüzüne bir selamlama faslının müzikle birleşmesi muazzamdı. Yine bakıyorlar. Acımadan, hiç düşünmeden, içimdeki coşkuyu anlamadan varoluşumu tanımlayışımı önyargılı gözlerle izliyorlar ve çoğunun aklında ‘Deli mi ne?’ sorusu var.

Okumaya devam et “Yitik Akşam Notları ‘2”