Uyandık… “mış” gibi yapmıyoruz artık. Bilmiyoruz, bakmıyoruz sormuyoruz kendimizle konuşmuyoruz. “Küs” gibiyiz. ‘Sakın konuşma!’ derken bile duymak istediklerimiz var, ama acıtır diye kulaklarımızı kapattığımız… Söylemek istemediklerimiz var söylemek zorunda olduklarımız gibi… Amalarla başlayan cümlelerimiz var ama!
Bir şeyler eksik. Yarım kalmış bir şeyler… Uyandığımızda sözlerimize, kendimize, zamanımıza “harcanmışlık” yaşattığımız şeyler. Ne garip değil mi? Başlarken “biz”dik bitirirken yabancılaştık hiç tanışmadık sanki…
Hala soruyoruz kendimize neden diye? İkimiz için de “bitti” diyoruz… Konuşuyoruz bu sefer duymak istemediklerimizi söylüyoruz… Boğazımızda düğümlenmiyor sözcükler, çıkıyor olduğu gibi en doğrusu da bu sanki… Suçlamalar, bencilikler yalanlar hepsi yolunu buluyor… Evet, bu sefer konuşmayı öğrendik diyoruz. Saklanmıyoruz kendimize, belki de ilk defa olduğumuz gibi görünüyoruz birbirimize… Kelimelerimizi saçıyoruz geldiği gibi acıtacağını sanıyoruz ama “bitince” acıtmadığını da anlıyoruz ya da “mış” gibi yapıyoruz… Ve hep eksik kalanlarımızla yaşıyoruz!
3-2-1 kayıt diyoruz…
Kesiyoruz ve yeniden başlıyoruz…
14. tekrar ama devam ediyoruz…
Roller değişiyor…
Hikâyeler değişiyor…
Konuk oyuncuları davet ediyoruz hayatımıza…
Ağlıyoruz, gülüyoruz ama yaşıyoruz işte “biz” olmayı öğreniyoruz belki de olamamayı…
Hayatımızın fragmanı olan “her şeyin” artık değişmeyeceğini anlıyoruz hiçbir şeyin…
Belki de sırf bu yüzden!
“Son bölüm” olan yalnızlığımıza yaklaşıyoruz.
Ve
Bitiriyoruz…
Devamı yok!
Ama tekrarlarını hep yaşıyoruz…
“Mutlu” bir son için…
İyi seyirler diliyoruz. Hayatımıza!