Uçaaa! Yine bir vurdulu kırdılı film var televizyonda. Hemen değiştireyim kanalı, zira saçmalıktan öteye gitmez. Bundan bir buçuk yıl öncesine kadar dövüşten, kavgadan, hiçbir şey anlamazdım. Sadece ilkokulda bazı çocukça itişmeleri katmazsak hayatımda hiç kavgaya girmedim.
Baskülde ibre yüz beşi gösteriyordu, eh halimi gözünüzde canlandırmanız için boyumun da 1.74 olduğunu da söyleyeyim. Böyle gitmez diyip, biraz koşup biraz ağırlık kaldırarak kilo vermek için gittiğim spor salonunda tanıştığım bu savaş sanatı, artık benim hayatımın vazgeçilmezlerden biri oldu.
Çinlilerin temelini atıp geliştirdiği bu kung-fu, Bruce Lee tarafından dünyaya açılım yaptı. O olmasaydı büyük bir ihtimalle Çin içerisinde kalacak, ülkemize kadar yayılamayacaktı. Bu savaş sanatını ilk icra edenin bir şaolin manastırı rahibesi, yani bir bayan olması bu savaş sanatının teknikleri hakkında bir fikir verebilir. Rakibin boşluklarından yararlanmak ve en az güç sarf ederek hatta rakibin gücünü ona çevirerek onu alt etmeyi prensip edinmiştir.
Wing Tsun’un, ya da estetiği ve pratikliği arttırılmadan önceki adı olan wing chun’un enginlere ve bu satırlara sığmayacak olan teknikleri ve felsefesi var. Hemen, neden bu savaş sanatını öğreneyim, vaktimi harcayayım, ben zaten bi kafa koydum muydu oturturum gibisinden düşünceler akla gelebiliyor. Ama belki de hayatında bir kez karşılaşacağın kötü durumda sinirlerine ve kendine kontrol altına alabilmeyi, geliştirdiğin refleksinle ve özgüveninle rakibini çok kısa sürede etkisiz hale getirebilmeyi, o gücün kendinde var olduğunu görmeyi kim istemez ki?
Bu işe yıllarını vermiş olan üstatlardan biri (Salih Avcı) bu konuda şöyle diyor:
“Dövüş teknikleri öğrenmek demek, başkalarına zorbalık etmek için birisinin kendini donatması demek değildir. Bu, daha zayıf olanlara zorbalık eden güçlü adamlarla başa çıkmak için kendine güveninizi güçlendirmeniz demektir. Yeterince özgüvene sahip olduğunuzda, sizden zayıf olanlara zorbalık etmekten doğal olarak vazgeçersiniz.”
Sonra da özgüvenin bedene vereceği dinginliği açıklamak için şöyle devam ediyor;
“Kahraman olmaya çalışmayın!
Durumlarla nasıl baş edebileceğini bilen kişi bir kahramandır diye bir Çin deyişi vardır. Bir kavgayı geri çevirdiğinizde ya da ondan kaçındığınızda korkak olmazsınız. Öte yandan, anlamsız bir kavgayı kabul etmeniz sizin, kahraman gibi davranan bir ahmak olduğunuz anlamına gelir.”
Birlikte bu sporu yaptığım kitlenin çoğunluğunun üniversite öğrencileri, öğretmenler, mühendisler, doktorlar, tıbbi mümessiller gibi kişiler olması dövüşün merdiven altı tabusunu gözümde yıktı.
Bu savaş sanatının yayılmasını sağlayan Usta (sifu) Ipman’den bahsetmemek olmaz. Gerçi yakın tarihlerde iki tane filmi çevrildi. Tabi filmin adı da Ipman. İki filmi de dövüş filmlerini sevmeyenlerin bile soluksuz izleyeceğine eminim.
Bir buçuk yıl sonunda dijital baskülüm seksenlerdesin dostum, hedefine az kaldı diyor, ruhum da bu trende yolculuğa devam etmeye kararlı.
Evaporatör