Kurbağa Yalbako

Kurbağa Yalbako“Öpersem prens olur musun?”
Bir zamanlar sevginin yeşerdiği ırmak kenarlarında
-Likya’da- yüzlerce kurbağa yaşarmış. Bu kurbağalardan Şino, farklı bir görünüşe sahipmiş: Turuncu renkli burnu, masmavi gözleri, sarımtırak bir vücudu, kederli bisküvi kıvamında garip lekeleri varmış. Bu lekeler, ona annesi Heket’ten yadigarmış. Meğer anne Heket, -yalancı kurbağa- Yalbako’ya âşık olmuş.

Bir gün Yalbako, ona dere kenarında buluşma teklif etmiş. Maksat onunla görüşmek keyifli zaman geçirmek imiş. Saat sabahın ışıklarını vurduğunda, ormanların uğultusu şakıdığında, kuşların sesinden böcek vızıldamasından başka bir şey duymadığımızda sarımtırak Heket, buluşma yerine kalbinde heyecanla -zıplaya zıplaya- gelmiş
Zıp zıp zıp,
Heket’in kalbi atıyor pıt
Yalbako ne zaman gelecek acaba
Bir sigara üfle hop havaya fıs fıs

Heket, heyecandan yerinde duramamış sigaraları havaya üfleyip burnundan balonlar yapıp durmuş.
Kederli dünya
Kederli dünya
Ben aşık oldum galiba bir Yalbako’ya
Kendisi gelecek yanıma
Sevecek beni o da.

Günler günleri kovalamış. Ne yazık ki Yalbako gelmemiş. Heket onu beklemiş, beklemiş…Hüzünler dönmüş siyaha, sarılar dönüşmüş turuncuya, yapraklar kavuşmuş ağaca, yavru kurbağalar vıraklamış, yeni ağaçlar filizlenmiş ama Yalbako gelmemiş. Heket artık umudu kesmiş:
─ Kurbağa olmak da ne zor. Sevmekten iflahım çürüdü, gözlerim yollarda seni aradı. Yoksun, fırtınaya mı tutuldun? Diye söylenmiş.

Günler günleri kovalamış. Heket’in lekeleri daha bir büyümüş. Görenler demişler ki yaşlılıktan. Halbuki Heket dertlidir sevdadan.
Sevda gibi
Ağaç gibi
Kuş gibi
Belki yol gibi
Dertlidir
Ne gelir elden!

Artık dayanacak gücü kalmayınca uyuyup kalmış. Rüyasında kendini bir Kafdağı’nda Anka olarak görmüş. Özgürleşmiş, uçmaya başlamış. En yükseklere çıkmış, çıkmış…

Bir de bakmış ki ne görsün: Yalbako, başka derelerin kıyılarında güneşleniyor, başka şiirlerde, başka müziklerde duygulanıyor. Gözünden bir damla yaş düşmüş. Bu damla, bilin bakalım kimin başına düşmüş? Uzatmayalım kameti kopartırız kıyameti.

Uça uça yolunu kaybetmiş Heket. -Hayat böyledir işte bir kere yörüngen karıştı mı yolların sapar, sen saparsın. Heket’in de yörüngesi sapmış, evini bulamamış. Uç uç acıkmış karnı. Bir bar levhasına gözleri takılı kalmış “Kurbağaya Dönüşen İnsanlar Barı”

Aaa! Bu tam da benim için biçilmiş bir kaftan. En iyisi mi gidip demleneyim, demiş. Oturmuş masaya, mırıldanmış bir şarkı:
“Bekledim de gelmedin
Sevdiğimi bilmedin
Gözyaşımı silmedin
Hiç mi beni sevmedin
Söyle söyle…”

O kadar içmiş o kadar içmiş ki. Barın dahi müdavimi Leto, yanına gelmiş. Demiş ki: Senin lekelerin neden bu kadar garip, daha önce kanatları olan bir kurbağa görmemiştim? Heket, ben de daha önce insana benzeyen kurbağalar görmemiştim diye cevabını vermiş.

─Leto, sinsice gülümsemiş-. Gittikçe şişiyorsun, bence artık içmeyi bırak da biraz uçmaya çalış demiş. Özgürlük dediğimiz şey, bir kuşun kanadında değil mi, hassas ölçüsünde kırılgandır. Bu da onun sınavıdır!
─ Ben kuş değilim demiş, Heket.
─ Leto: Kuş değilsin de nesin o zaman?
─ Bir kurbağayım ben. Hem de başka diyarlardan gelen bir kurbağa. Bir Anka’nın yörüngesinde uçmuş bir kurbağa. Kendini bir kuşun özgürlüğünde gören ama özgürlüğe hasret bir kurbağa. Gördün mü şimdi neyim, kimim ben? ─Leto, şaşkın şaşkın gülümsemiş- Sevdadandır sevdadan demiş içinden. Bir tanrıça edasıyla tabii. Sana bir tavsiyem olacak demiş: Bence karış denizlere, bırak ırmaklarda vıraklamayı.
Hayatı büyük dehlizlerde karşıla.
Uç denizlere korkusuzca.

Heket, sabaha kadar düşünmüş. Aslında bu fikirden çok etkilenmiş. Peki neydi onu tutan? Aklına Butimar gelmiş. -Rüyaya uçup denize aşık bir damla su içmediği için ölen Butimar.- Ya ben Yalbako’yu beklerken su içmeyi unutur susuzluktan ölürsem ya tıpkı Butimar gibi olursam. Ama sonra düşünmüş: Ben temelde kurbağa değil miyim sular benim meskenim değil mi? Diyip hışımla yerinden kalkmış. Leto’ya sigarasını hohlayıp hoh poh diye uçup gitmiş. Ne de olsa artık Anka idi. Yükseklere daha yükseklere çıkmış. Bir de bakmış ki Yalbako aşağılarda vıraklıyor. Anlamsız şarkılarda hüzünleniyor. Ne kadar da uzakmış sevdiği o kurbağaya. Halbuki sevdadan yana şarkılar yazmıştı ona vırak vırak diye. O ise artık farklı uzamlardaymış…

Gözünden bir damla yaş düşmüş. Bu damla bilin bakalım kimin kafasına…

Uçmuş uçmuş bir de bakmış ki ne görsün: Kuşlar, türlü türlü ışıyan güneşin huzmelerinde başlarını suya bir batırıp bir çıkarıyorlar. Ritmini yakalayan kuşlar. Düşünmüş: Bir zamanlar ritmini kaybeden bir kurbağa idim, şu kuşlar gibi ritmimi bulurum belki. Belki bir gün… Müziğimi yakalarım. Tekrar eden notalar, doğanın sesiydi değil mi? Ritmini kaybeden bir kurbağayım diye haykırmış.

İçlerinden başı kahve, kanatları turuncu bir kuş dikkatini çekmiş. Dünyada ne güzel kuşlar varmış meğer demiş. Ben ise yeşil bir Yalbako’ya tutulmuşum hem de ruhumun ezgilerinden habersiz olduğu bir vırakta. Vırak vırak vırak… -Zavallı Heket, günlerce Anka görünümünde vıraklayıp durmuş-

Aradan zaman geçmiş, kuşlar uçmuş, gün doğmuş, gün batmış, sabahların kuş sesleriyle uyandığı saatler dolup taşmış. Güneş, cömert ışıklarıyla denizleri parlatmış. Bir balık buna hayran kalmış. Heket de buna hayran kalmış.

Yaşamak, bir kuşun kanadında özgürleşmektir demişti bar müdavimi Leto. Sahiden de öyle demiş kendi kendine. Bir sabah uyanmış, kuş sesleri kulağında denizin parıltısında kendine bakmış. Vücüdundaki lekelere bakmış, uzun uzun incelemiş kendini. Aniden Leto’yu görür gibi olmuş. Şaşkınlıktan uyuşmuş. Donakalmış. Lekelerinin küçüldüğünü fark etmiş. Hayretler içinde şöyle demiş: Leto, sen bir tanrıçasın, bar müdavimi bir tanrıça.

İçlerinden berbat sesli karga da bu konuşmayı işitmiş. Ona demiş ki sevdadandır sevdadan. Seni kanatan şey, seni yüceltti. Anka’ya uçan bu rüyanın da sonu geldi. Artık gitme vakti! Heket, uyan bu rüyadan demiş.

Heket ürkerek uyanmış. Bir de bakmış ki ne görsün: Yalbako karşısında ona açıklamalar yapıyor, gülümsemiş.-Umutsuz ve kabul edici bir gülümsemeyle gülümsemiş.- Neden gelmedin diye sormak bile istememiş. Gittikçe şişiyorsun Yalbako diye heyecanla bağırmış.

Yalbako ise şişmiş şişmiş, şaşkınlık içinde çığlıklar atmış. Neden şişiyorum, neden neden…

Heket, durumu anlayınca tekrar gülümsemiş demiş ki yalandandır yalandan.

Yalbako söylediği yalanlardan şişip patlamış, Tanrıça Leto tarafından cezalandırılan bir vırakmış. Deredeki diğer kurbağalar arkasından ağıtlar yakmış:
Yalbako yalbako
Şişip şişip durdu
Patlayıp vırak diye yok oldu
Koro bağırmış
Sevdadandır sevdadan

Gel gelelim bizim Heket’e. O da Ankasını arayıp durmuş, rüyasındaki müdavimi bulmaya çalışmış. Ama ne çare! Rüyalar gerçek olsa…

Bu hikâye kızı Şino’ya babası tarafından anlatılmıştır. Kim bilir Heket, hangi sevdadan bir ben yaratmış…

SON

Özlem Özler
Aralık 2023
Bursa

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

EnginDergi Enginer Dijital Hizmetler | Tüm Hakları Saklıdır. © 2008 - 2024