Henüz bahar gelmiş sayılmazdı ama o uzun kış geceleri, kasvetli günler geride kalmıştı. İşte bugün de güneş yine göz kırpmıştı, bunu fırsat bilen çoğu insan kendini dışarılara, parklara, bahçelere atmıştı. Ben de bunu fırsat bilip, bu parka gelmiştim. Bizim eve yürüme mesafesinde olan bu parkın en sevdiğim yanı içinde bir de çocuk parkı bulunmasıdır. Orada bir banka oturup, uzaktan çocukları seyretmek bana çok keyif verir.
Kategori: Ümit Evran
Falcı Doktor
Kapı açıldı ve içeriye otuz yaşlarında, genç bir hanım girdi. Görünümünde bir taşralı havası vardı. Elimle muayene koltuğunu işaret ederek “Buyurun oturun” dedim. Sonra devam ettim:
– Burnunuz tıkalı.
Genç hasta yüzüme hayretle baktı. Ben yine devam ettim:
– Ayrıca ağzı açık uyuyorsunuz, üstelik horluyorsunuz.
Ambulans Nöbeti
Tıp fakültesini bitirdikten sonra hemen askere gitmiş, askerlik dönüşü bir süre pratisyen olarak çalıştıktan sonra ihtisas yapmaya karar vermiştim. Fakat o sıralar şimdiki gibi “Tıpta Uzmanlık Sınavı” gibi ortak bir uzmanlığa giriş sınavı yoktu. Uzman olmak isteyen doktorlar bakanlığın açtığı bir sınava giriyorlardı. Bu çok saçma ve adaletsiz bir sınavdı. O kadar ki 100 üzerinden 100 alan bir genç doktor sınavı kaybedebiliyordu. Çünkü daha önce doğuda çalışan doktorlara ay başına bir puan avantaj tanınıyordu. Söz gelimi doğuda üç yıl çalışmış biri o sınava cebinde 36 puanla giriyor, sınavdan 65 bile alsa, toplamda 101 puana ulaşarak, 100 puan alanın önüne geçiyordu. Siz ağzınızla kuş tutsanız sınavı kazanamıyordunuz.