Geçmiş zamanları hatırlamaya çalıştığımda, aslında şu anda bütün hayatıma müdahale eden karmaşanın oradan geldiğini kavramaktayım. Yazmaya yeltendiğim lakin hiç bir zaman tam olarak sebat etmediğim hikayelerim, yarattığım karakterlerin zihnimi ne denli yorduğunu fark ettim. Unutmadığım bir kaç karakterimden söz etmek istiyorum. Kültürümüze pek uymayan bir düş gücüyle yarattığım karakterlerimin, nasıl unutmaya çalıştığımı ve bir zaman sonra bunların tekrar gün yüzüne çıkarak zihnimi nasıl rahatsız ettiğini anlatmaya çalışacağım.
Kategori: Tuncay Ünaydın
Rutin
Hanımının getirdiği kayısıların çekirdeklerini çıkardı. Önce küçük oğluna uzattı, sonra ortancaya ve daha sonra da en büyüğüne. Çocuklardan en küçük olanı hariç diğerleri televizyona kilitlenmişlerdi. Yine aynı şekilde babaları da onlara kayısıları uzatırken gözü televizyondaydı. Küçük oğlu, garip ama telaşlı bir şekilde babasına bakıyordu. Söylemek istediği bir şey varmış gibi atılan bu bakış belki de içinde binlerce kelimeyi barındırıyordu. Biraz önce kayısıları getiren hanımı, mutfağa gidip yirmi dakika önce demlediği çayı getirdi. Küçük oğlan aynı tedirgin bakışları bütün ev hanesinde gezdiriyordu. Bir babasına, bir annesine, bir de ağabeylerine aynı rutinde bakıyordu. Hanımı çaydanlığı masaya bıraktı ve birer birer bardaklara doldurdu. Çayı eşine uzatırken hafif tedirgin bir mimikle,
Çocuklar Öldürülmesin, Şeker de Yiyebilsinler
Çalıyorum kapınızı
Teyze amca bir imza ver!
Çocuklar öldürülmesin,
Şeker de yiyebilsinler.
Nazım Hikmet Ran
‘Yalnızca bir günah vardır, tek bir günah. O da hırsızlıktır. Diğer günahlar, hırsızlığın bir çeşitlemesidir… Bir insanı öldürdüğün zaman, bir yaşamı çalmış olursun; karısının elinden kocayı, çocuklarından bir babayı almış olursun. Yalan söylediğinde, birinin gerçeğe ulaşma hakkını çalarsın. Hile yaptığın, birini aldattığın zaman doğruluğu, haklılığı çalmış olursun.’ Okumaya devam et “Çocuklar Öldürülmesin, Şeker de Yiyebilsinler”