Modern çağımızda, hayatlarımız koşturmaca içinde geçiyor. Bu koşturmaca içinde, kimi zaman ileride hatırlanmayacak kadar önemsiz; kimi zaman ise hayatımızın dönüm noktası olabilecek olaylarla karşılaşıyoruz. Peki, bizler karşılaştığımız bu olaylar karşısında nasıl tepkiler veriyoruz? Durumu kabullenip, köşemize mi çekiliyoruz; yoksa sinirlenip, olayın daha da mı üstüne gidiyoruz? Aslında bu noktadan yola çıkarak, hayata bakış açımıza göre üç ana grup oluşturabilir ve verdiğimiz tepkilerle, yaşam kalitemiz hakkında fikir sahibi olabiliriz. İsterseniz, vakit kaybetmeden ilk grubumuzla başlayalım.
Kategori: Tuğçe Büyükabacı
Bermuda Şeytan Üçgeni’nin Sırrı
Bermuda Şeytan Üçgeni, kayıp gemi ve uçak olayları ile yıllardır esrarı çözülememiş bir sır gibi. Hakkında o kadar çok hikaye anlatılıyor; o kadar çok iddia ortaya atılıyor ki, artık bilim ile hurafeler birbirine karışmış durumda. Yalnız şu, yadırganamaz bir gerçektir ki; tüm bu açıklamalar Bermuda Şeytan Üçgeni’nin popülaritesini daha da arttırmakta epey başarılı oldu. Bugün ise, Bermuda Şeytan Üçgeni yeni bir teori ile yeniden gündemde. Peki, son olarak ortaya konulan bu yeni teori, ne kadar akla uygun ya da ne kadar kabul edilebilir. Sizinle bu son teoriyi paylaşmadan önce bilmeyenler için kısaca, bu gizemli üçgenin sırrından bahsetmek istiyorum.
Ayrılık Vakti
Eylül ayı, bana on iki ay içerisinde en hüzünlü, en değişken ay gibi gelir. Doğanın yeşilden sarıya çalmaya başlaması, ağaçların yapraklarını dökmesi… Sanki havada hüzünlü bir şarkının notaları tınlamaktadır. İnişli çıkışlı bir melodi gibi… Belki bu melodi, biraz da yeni bir dönemin habercisidir. Bir dönemden, başka bir döneme geçişin… Önce eskiye veda edip; sonra önündeki tomurcuklanma dönemine hazırlanabilmek için. Yeşilden sonra sarıyı, tüm tonları ile yaşayıp; yeşilin değerini bilebilmek için. Tabi, her geçiş döneminin zorlukları olduğu gibi, bu dönemde kolay olmayacaktır. Değişim, ızdırabı da beraberinde getirecektir.