Soluksuz kaldığım kendime bile sakladığım günlerden bir gündü salı akşamları. Kaybolmuşluğa yakındım…
Göğsüme uğrayan nefesim içimde soluyordu… Öylesine kaybolmuştum ki bulamıyordum artık içimde neyi yitirdiğimi, neyi kirlettiğimi. Böylesi kahrolası gecelerde yeniden başa sarmak isterim her şeyi… Okumaya devam et “Salı Akşamları”
Gece saat 02:10, tansiyonum 15/8, nabzım 80 ya da 90, kalbim eski metal köstekli saat gibi durdu duracak, ruhum dar bir sokak gibi. Dokunsalar da ağlasam kirli, tek yataklı penceresiz, lambasız odamda. Dokunan yok ki gözümdeki teri atsam, tansiyonum düşse…
Kar dört yanı uçsuz bucaksız bir kefenle kaplamıştı. Uğursuz bir rüzgar deprem gibi sağa sola saldırıyordu, üstümüzde karanlığı giyinmiş gökyüzü, ardımızda kulak zarımızı zedeleyen rüzgar bizi adeta canımızdan etmişti.