1 numarayı görüyor musun? O bir taş. Biraz sonra yerde kanlar içinde yatan bir kadına isabet edecek. Tıpkı öncekiler gibi.
2 numarayı görüyor musun? O bir silah. Biraz sonra bir insanı hedef alacak. Tıpkı öncekiler gibi.
3 numarayı görüyor musun? O bir fikir. Cahil kalabalığa aşılandığında şiddete dönüşür. Tıpkı öncekiler gibi.
4 numarayı görüyor musun? O bir kafa. Kullanmazsa, sorgulamazsa, düşünmezse, okumazsa barbara dönüşür. Tıpkı öncekiler gibi.
Kan akıyor, umudun geçtiği yerden
Başlığın ilk akla gelen özeti, o kişinin yansıyan tarafıdır. Şimdi şöyle bir düşünelim. İnsanların yaşamlarında süregelen davranış biçimleri aslında hep ‘ben’ odaklıdır. ‘Böyle daha iyi olur, ben yaptım, benim fikrim çok daha gerçekçi, sana katılmıyorum, ben de öyle söylemiştim’ gibi konuşmalar insanın ne kadar bencil bir varlık olduğunu gösteriyor. Daha ziyade paylaşımcılıktan çok uzak, kendi fikirlerinin her zaman doğru olduğuna inanan ve hiçbir fikrinden taviz vermeyen bir insan profili olarak karşımıza çıkıyor. İşte bu hal ve hareketler; bizi sadece kendi dünyamıza hapseder ve paylaşımcı olmayan, etrafa kapalı bir insan modeli olarak yalnızlığa mahkum eder. Bu modelden çıkan insan figürü; mutsuz, neşesiz ve hayattan hiç zevk almayan, adeta dünyaya geldiğine pişman bir durumdadır.