Sevdiğim gönüllerce yaşadım
Hep bundandır suskunluğum..
Sahil kasabalıyım ben,
Deniz öğütür yeşillik biçerim.
Sevdiğim gönüllerce bildim
Hep bundandır yokluklarım..
An gelir hatırlarım oncayı
Kaldırmaz gök maviliği,
Çamur sarılığı.
Sevdiğim gönüllerce yaşadım
Hep bundandır suskunluğum..
Sahil kasabalıyım ben,
Deniz öğütür yeşillik biçerim.
Sevdiğim gönüllerce bildim
Hep bundandır yokluklarım..
An gelir hatırlarım oncayı
Kaldırmaz gök maviliği,
Çamur sarılığı.
Önümde bana bakan bomboş bir sayfa, yanımda yazım için aldığım notlar, ağzımda kanıksadığım kahve tadı ve düşünceler.. Öylesine karmaşık, birbirine girmiş ve bir sıraya koymamı bekleyen çarpık cümleler. Hangisinden başlasam acaba? Yaşadığım sorunları mı anlatsam, üzerimde bıraktıkları yıkımlarını mı, yoksa her şeye rağmen gülmeyi nasıl becerdiğimi mi? Kafanda bu kadar soru varken önce onlara cevap bul ve sonra paylaş bizimle düşüncelerini duyar gibiyim aslında. Haklısınız! Ama tek başınalık yaşayan birinin sorulara cevap bulması hiç de kolay olmuyor. Sizin de vardır aklınıza taktığınız bir şeyler. Gelin birlikte bir yolculuğa çıkalım.
Defter kabı, Tabela, Şişe Domates: Ayten Abla
Aslında bütün hikaye o kurnaz kırtasiyecinin sattığı defter kabıyla başladı. Ayten ablanın oğlu her zamanki aymazlığıyla defter kaplama işini son güne bırakmış ve hocadan papara yememek için sabah okula giderken soluk soluğa mahallenin köşesindeki kırtasiyeye girmişti. Aslında burada kurnazlık kırtasiyecide değil; Ayten ablanın oğlundaydı. Hocadan dayak yemesin diye defter kabı almak falan bahaneydi. Haspam, 10 yaşındaki velet Mehmet, Şimşek McQueen kabıyla Suna’yı tavlayacaktı. Mehmet’in telaşını ve aşkını hızlı hızlı nefes alıp, yersiz sırıtmasında gören çakal kırtasiyeci defter kabını sağlam fiyata çocuğa kaktırıvermişti. Bilse, yapmazdı. Ayten ablanın defter kabını adamın başında paraladığı yetmezmiş gibi, parayı da çatır çatır geri almıştı. Adam doğduğuna pişman…