Heceler boyunca topluyorum
yüreğimdeki sözcükleri
Parça parça dökülse de nefesimden,
beynimde tek vücut…
Küflenmiş bir kağıda yazdım
en ulaşılmaz hayallerimi
Okuyamıyorum sensizlikteki beni
ya da bendeki sensizliği
Heceler boyunca topluyorum
yüreğimdeki sözcükleri
Parça parça dökülse de nefesimden,
beynimde tek vücut…
Küflenmiş bir kağıda yazdım
en ulaşılmaz hayallerimi
Okuyamıyorum sensizlikteki beni
ya da bendeki sensizliği
“İçimizde, Sinderella’nın ayakkabısıyla dolaşan biri var sanki; tanıştığı herkese bu ayakkabıyı giydirmeye, uyup uymayacağını anlamaya çalışan biri…” diye yazmıştı Taraf’ta bertaraf olan yazarlardan biri.
Şimdi düşünüyorum da, evet, yalnız ve yorgun olmasına rağmen seçici biri bu. Acaba içimizdeki o kişi mi bu aşk yoksulu çağı yarattı, sevgiyi devalüe etti ve bizleri hazinenin üstünde oturduğunun farkında olmayan birer Hintli fakire dönüştürdü! Bu yüzden mi sevgisizlik çölünde yalınayak tenimiz, ıssızlaşmış yüreğimiz birlikte kızarıyorlar gün gün…
Uzun bir süredir yazı yazamıyordum. Her ne hikmetse, cümleler bir türlü yerli yerine oturmuyordu. Kimi zaman, yazının başını getirip sonunu bulamıyordum kimi zaman ise, giriş yapacak bir başlığım bile olmuyordu. Ben klavyenin başına oturup yazmaya çalıştıkça tüm kelimeler aklımdan uçup gitti sanki. Sonra bir korku geldi, yerleşti içime. Ya yazacaklarım artık tükendiyse ya kendimi tekrar etmeye başlarsam…
Bu korkudan sonra bir süre yazmaya ara vermenin doğru olacağını düşündüm. Dönüş zamanı belli olmayan sınırsız bir süre verdim kendime. Bu süre zarfında sadece okudum ve düşüncelerimi dinledim. Sabırla kelimelerimin toparlanacakları zamanı bekledim.